CHP TBMM’ye araştırma önergesi vermişti. Önergede o dönemin son beş ayında “kadına yönelik vahşet” ve “cinnet cinayetleri”nden somut örnekler de sıralanmıştı. 23 Şubat: Van’da cinnet geçiren adam, eşi ve çocuklarını vurduktan sonra intihar etti. 4 Mart: Etiler’de Münevver Karabulut’un cesedi parçalanmış halde çöp konteynırında bulundu. 6 Mart: Ankara İvedik’te boş arazide 2’si kadın 1’i çocuk 3 ceset bulundu. 8 Mart: Ordu’da cinnet geçiren koca, eşi ve oğlunu kurşun yağmuruna tutarak öldürdü. 6 Mayıs: Kastamonu Devrakini’de, yengesi ve yengesinin annesini öldürdü. 12 Mayıs: Aydın Nazilli’de cinnet geçiren şahıs, karısını vurduktan sonra intihar etti. 26 Mayıs: Konya’nın Yavaşlı köyünde bir kişi, ablası, eniştesi, ablasının gelinini öldürdü. Ve daha bir çok “cinnet” örneği...
Son bir yıldır, hemen her gün gündeme gelen kadın cinayetleri ise “cinnet”den, “taammüt”e, “akla” döndü. Misal, Arzu Yıldırım... Öldürüleceğini biliyordu. Kendisi ve çocuklarının can güvenliğinin sağlanması için savcılığa başvurdu. İki gün sonra, 8 kurşunla öldürüldü. Katil Mustafa Metin Çilingir de öldüreceğini biliyordu zaten... Cinayetten sonra avukatlarını aradı. “Ne yapması gerektiğini” danıştı...
Ya Ayşe Paşalı’yı öldüren... Cinayetten önce internette “can alıcı noktalar”, “nereye vurursam ölür” gibi başlıklarla arama yapmış. Arama motorundan incelediği bir başlık da, “Türk Ceza Kanunu adam öldürme”... Katil İstikbal Yetkin belki o arama sırasında bugün Oya Armutçu arkadaşımızın yazısında vurguladığı, “kanundaki ölümcül boşluk”lara da rastlamıştır. İçi rahatlamıştır belki, “hedefi”nin korumasızlığından...
Tehdit altındaki her kadın, nikahlı-nikahsız, boşanmış-kaçmış net hükümlerle korunmalı artık. Öldürüldükten sonra, topluca yanıp-yakınmakla, topu oraya buraya atmakla olmuyor.