Büyük acıların "küçük bahçe"leri

“KÜÇÜK kızımı uyandırmaya kıyamadan buraya geldim, dövdürmeyin bizi” diyor. Kızının adı Türküler, 2.5 yaşında… Diğer kızı Alaz henüz 5.5 aylık, gözaltına alındığında...

Haberin Devamı

Darbenin ikinci ayında alıyorlar İlhan Erdost’u, ağabeyi Muzaffer Erdost ile birlikte.
Suçları “yayıncı” olmak, “yasak kitap bulundurmak”... Oysa yayınevinde bir tane yasak kitap yok!
Maksat başka zaten.
Sıkıyönetimden yollanan “yakalama emri”ne, “Delil bulunmadığı takdirde derin uygulama yapılması” notu düşülmüş, elyazısıyla...
“Derin uygulama” zaten, “işkence”nin "vaka-i adiyeden" şifresi.
O dönemler işkence merkezinin de adı; “Derinlemesine Araştırma Laboratuvarı(DAL).

İLHAN İLHAN...

Bindirildikleri cezaevi aracında başlıyor “ağır, sistematik” dayak.
İnerken, uygun adım yürütülürken, avluda, Mamak Askeri Cezaevi’nde, durmuyor hiç...
Koğuşta yere yığılınca, sesleniyor ağabeyi; “İlhan, İlhan”... Bir daha, “İlhan İlhan...”
“Nabzı atmıyor”
diyor, gözaltındaki Tıp öğrencisi.
Bugün “İlhanİlhan” o kitabevinin ismi, Karanfil Sokak’ta...

Haberin Devamı

BİR BARDAK SU

Kan-revan koğuşa alınınca, bir bardak su istemişler.
Suyu içemeden gitmiş İlhan...
Cemal Süreya, “Bir bardak su içsem şimdi /Yaralarımdan dökülür” diye-yazdı ardından.

Büyük acıların küçük bahçeleri

ADINI ADIMA ALDIM

Döve döve öldürüyorlar İlhan Erdost’u 34 yıl önce bugün, 7 Kasım 1980’de. 36 yaşında. Aynı gün gözaltı süresi 90 güne çıkıyor.
Ağabeyi o gün, onu da alıyor adına.
O, o günden beri Muzaffer İlhan Erdost.

ÖLÜ BİR DAVA OLMASIN

İki kardeşi öldüresiye döven dört erle, bir astsubaya dava açılıyor. İntihar filan denemiyor, herşey ortada...
İhmalden 6 ay ceza alıyorlar, finalde. O ceza da erteleniyor.
12 Eylül darbesiyle ilgili Evren ve Şahinkaya’nın yargılanması başlayınca, eşi Gül Erdost, müdahil oluyor:
32 yıldır bu davanın peşindeydik. Anca yargılama iki sanıklı bir dava olarak kalırsa, ölü bir dava olacak...

“KÜÇÜK BAHÇE”YE ZİYARET

Selda Güneysu’nun yazı dizisinde ise İlhan Erdost’un kızı Alaz’ın sözleri var:
“Bize hem ölümü, hem babamızın gidişini birlikte anlatmaya çalıştılar.
Önce ‘Uzaklara gitti’ dediler. Uzaklara düşman olduk.
Son kez babamızı uyurken gördüğümüz için uykulardan korkar olduk.
Yıllarca ‘Küçük bahçelere gidiyoruz’ diye, babamızın mezarına gittik. (Küçücük çocuklara Karşıyaka’daki o mezarı anlatmak için “küçük bahçe” kelimesini seçmek, ne yaman yürektir, ne içe vuran acıdır)
Kuzenlerim bizim yanımızda babalarına ‘baba’ diyemediler.
Babamızın son kıyafetlerini, yırtık, kanlı paltosunu, teki kaybolan ayakkabısını ilk kez “12 Eylül Utanç Müzesi”nde gördük...”

ÖLÜME AÇILAN TELEFON

Haberin Devamı

Ya Türküler? Onun babası gittikten sonraki “küçücük hali”ni de amcası anlatıyor:
“Türküler telefonu açıyor, bir numara uyduruyor, ‘Yirmi dokuz beşi istiyorum’ diyor. ‘Baba sen misin?’ diyor. ‘Ben iyiyim’ diyor. Kapatıyor ahizeyi. Sevinçle salona koşuyor. ‘Babam öğleden sonra gelecekmiş, ben konuştum’... ‘Annemi alıp gelecekmiş’ diyor.”
Annesi de o günlerde Hakkari’de sürgünde, çünkü...
* * *
“Yeni Türkiye”nin yolu nerelere gider bilemem.
Ama böyle acılarla “derinliğine” yüzleşmekten geçer.
Halen “çıkmaz sokak” değilse...

Yazarın Tüm Yazıları