Paylaş
Gelecek, kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin her yıl arttığı bu koyu atmosferde “kutlanacak”, sonra kadınların yaşadıkları yine kenarda-köşede belleğin insafına kalacak.
Bu nedenle bize “Kadın Ankara”yı yazın, diyoruz.
Ha, Ankara’nın kadın oluşuna gelince... Ankara bana, kenti saran griliğine, laci takım elbisesine rağmen (döpiyesle de olsa) hep “kadın” gelir.
Eski bir yazımdaki gibi:
“Önce makyajı bozuldu.
Aktı rimelleri, zamansız kışlarda/darbeli kışlalarda...
Çatladı dudakları... Ateş kırmızısı ruju dağıldı hoyrat temaslardan.
Giysileri değişti sonra.
Değerli taşları-takıları, yerini beton imitasyonlara bıraktı.
Vefaya muhtaç, ilgiye muhtaç, aşka muhtaç...
Kimbilir hangi karanlıklara yatırıldı; kaç kişi, kaç kez...
Yoz, sığ fantazilere teslim etti en kuytu yerlerini.
Bedeninde yüzlerce tırnak izi, saçlarında kömür kokusu...
Genç ömründe ihtiyarladı.
* * *
Kimliği değişti, değiştirildi. Antika broşu, amblemi rehin alındı.
Gümüş suyuna batırılmış rozet takıldı yerine.
Kimi saçını ördü, kimi kestirdi. Kimi örttü, kimi açtı, kimi boyattı.
Bakışlarına puslu havalar sindi, leylak parfümüne is kokusu...
Belleği karıştı önce, sonra yüz ifadesi.
Sitemkar bir tebessüm, varoşlarında...
Dudağının kıyısındaki çizgi, kahkahadan değil hüzünden. Ve gamzesi ondan derin.
Saçına takılan çiçekler hep ‘melankolya’. Dokunsanız (hayır dokunmasanız) ağlayacak.
“Ankara(ya) aşık olmak zor iki gözüm”...
* * *
Yanaklarındaki allık, sokak lambalarındaki Van Gogh sarısına bıraktı yerini.
Nüfusu arttıkça, azaldı ‘komşuları’.
Canlı bakışı, hafifmeşreplik sanıldı...
Öyle yatıverdi sereserpe. Öyle kalakaldı.
Kalabalıklar dadandı yalnızlığına...
Yalnız kalabalıklar.
Sokaklarında dost olarak, ‘kardanadamlar’ kaldı.
Eridiler ama sokaklara değil.
‘Kendi içlerine sızarak’, ve hep yalnız.
Cemal Süreya der ya Ankara için:
“Hiç bir şeyim yok akıp giden sokaktan başka /keşke yalnız bunun için sevseydim seni”...
Bu aşksa eğer bir kente duyulan; “Ankara(ya) aşık olmak zor iki gözüm”...
Paylaş