Paylaş
ANADOLU Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ferruh Uztuğ ailesiyle birlikte tatil yapmak istiyor.
Ege kıyısında, butik bir otelde...Internete giriyor, bazı butik otelleri beğeniyor.
Ancak aradığı dört otelden üçü “çocuk kabul etmediklerini” belirtiyor.
Birisi de, “Hele bir e-mail atın, değerlendirelim” diyor.
***
Düşündüm de, Ferruh Hoca, çocuklu ailelere dudak büken o “butik” otelleri ararken işlek İngilizce’sini kullansaydı.
Telefon açıp, “Hello”nun ardından İngilizce girseydi mevzuya... Sonuç ne olurdu?
“Butik” oteller bir anda el-pençe divan, “boutique hotel”e mi dönüşürdü acaba...
“Yes mister, allright sir, sizin çocuklar bizim çocuklarımız”a mı dönüşürdü muhabbet? En kötümser yorumla dörtte üç olan ret oranı, dörtte bire inerdi sanırım.
***
Tamam, “çocuklu tatil” bizde çoğu kez problemlidir. Ve çocuklu aileden çok, onların tatil yaptığı yerdeki turistlere yansır.
“Gözler ileri, başlar yukarı /yarınki hedef açık büfe ufukları” gazıyla şahlanan Türk çocukları, terörize eder ortalığı...
Öyle ki, biz Batılı turistlerle yerli turistlerin bir araya geldiği ortamlarda, önce çocuklar arasında belirgin bir fark görürüz.
Ve öncelikle “volume”da... Türk çocukları, tek sesli (çığlıklı) bir koro halinde gezer.
Ebeveynleri de pek farklı değildir aslında...
Deve güreşi, denizde karada “milli sporumuz” değil mi hala...
Batılı çocuklar ise denizin, koyların doğa seslerini bastırmayan bir fısıltıyla konuşurlar, sohbet ederler ebeveynleriyle.
İkinci fark burada ortaya çıkar. Bizim ailelerin çocuklarıyla “muhabbet”i, çoğu kez “Dur, otur, yapma, sus” kelimeleriyle kurulan cümlelerden ibarettir.
Onlar çocuklarını dinler, o nedenle çocuklar da sesini yükseltmek zorunda kalmaz.
Ama hiç bir zaman dinlemediğimiz bizim çocuklarımız belki de dikkat çekmek için bağırır, zıp zıp zıplar ortalıkta...
***
Bu elbette meselenin sadece bir yönü. Ama “boutique hotel”lere haklılık kazandırmaz. Çünkü biz Didim’in otellerini dolduran, sonra da birbirine katan “çocuklarıyla birlikte holigan” bazı İngilizleri de biliriz mesela. Ama onlar geri çevril(e)mez.
Albert Camus seyahati “yüksek ve ciddi bir bilim” olarak görür. Çünkü seyahat “Bizi kendimize geri getirir”...
Bu vesileyle, aynı “kendine gelme-kendini bilme” halini otellerden de beklemek, yanlış olmayacaktır.
Paylaş