“Biz”e benzemeyen

KENDİMİZE benzettiğimiz akraba-ahbap çevremizi saymazsak, “biz”e benzemeyen bir dolu insanla yaşıyoruz.

Haberin Devamı

Tarzımız, giyimimiz, saçımız-başımız, duruşumuz, kelimelerimiz, hayallerimiz, “heybe”lerimizdeki nesneler, cebimizdeki paralar-kartlar, tebessümümüz-kahkahamız, hatta bakışımız bile farklı bazen.

“O” hayatı başka yaşıyor, “biz” hayatı başka. Yahut “o” başka hayatı sürüyor, “biz” bambaşka...

Zihniyet dersen; “o” zaten çok farklı “biz”den.

Eller öyle dağıtılmış; beş benzemez…

* * *

Sıkça omuz atıyoruz onlara, olmadı dudak büküyoruz.

Omuz yediğimiz de oluyor elbet. “O”na göre “biz” de farklıyız çünkü; “öteki”yiz, karşılıklı.

Bu külhan âlemde, “farklı” olanın o farklı cazibesiyle ellerimiz nadiren dokunuyor birbirine...

Bize benzemeyendeki “fark”ı ancak duru bir zihinle bir zenginlik, bir etkileşim, bir öğrenme-anlama, sevme imkanı olarak değerlendirebileceğimizin farkında değiliz belki.

Haberin Devamı

Bu hengamede duru zihin, büyük lüks çünkü.

* * *

Oysa “farklı” ile “yeni” arasında bir illiyet yahut bir bağ filan var .

Öyleyse... Farklı, yeni bir yere gitmenin hâlet-i ruhiyemizde yarattığı okşayıcı etkiyle, farklı bir insanla karşılaşmamızın yol açtığı münasebetsiz sorular, derinlemesine sorgular ne ola?

Neyse ki yeniden düşünmemize neden olacak böyle ikilemler hiç umurumuzda değil, o güvenli “biz”in meclisinde.

“Bize benzemeyen bizden değildir” duygusu, korur bizi böyle savrulmalardan.

* * *

Duygularımız, zihnimiz, içişlerimiz geçmişten bugüne hep bulanık.

Hislerimizin, fikrimizin çanağına boyuna kaşıklar, kepçeler dalmış, dalıyor zira. Kimi bir şeyler katıyor içine, kimi birşeyler alıyor oradan.

Aklımız süzmüyor o çorbayı çoğu kez.

Üzerine durma serpilen baharatlar, bize benzemeyene karşı duygularımızı/tutumumuzu, hoşlanmamaktan uzak durmaya, küçümsemeden kibire, sevgisizlikten nefrete, esaslı düşmanlıklara savuruyor.

O gürültü-patırtıda “biz” “biz”e benziyoruz iyice.

“Biz”e benzemeyenler her haliyle belli zaten.

Bize benzeyip de bizden olmayanları ayıklamaya geliyor sıra.

* * *

Yaşamı “ömür tüketmek” değil de, “hayat” yapan şeylere uzak düştük belki.

Belki, ömrümüzü “Yaşıyoruz işte...” değil de, cayır cayır “İşte hayat” yapan sihirli değneğin değişim olduğunu yeterince düşünmüyoruz.

Korkutuyor bizi o kelime.

Haberin Devamı

Değişimin, “biz”i de değiştirebileceğini, “bizi biz yapan” o kargir inşaatı sarsacağını hissediyoruz derinlerde.

O taşlar yerinden oynarsa, “biz”siz, yapayalnız kalacağımızı söylüyor, sol omuzumuzdaki “Ben hiç değişmedim, neysem oyum” diye övünen militan melek.

O nedenle de mi istemiyoruz, bize benzemeyenlerin “biz”den olmasını...

Bize benzemeyenlerin “biz”e sızdığı zaman, “biz”i de kendine benzeteceğinden mi ürküyoruz.

O kuşku mu “biz”i, yerinden hiç kıpırdamayan hurda “fener gemisi” gibi o yosunlu ama güvenli limana paslı demir attırıyor?

* * *

Herkesin birbirine benzediği bir ülke, bir şehir, bir sokak iyi, güzel mi olurdu hakikaten?

Çöl gibi uzayıp giden, vahalarının yeri yıllardır belli bir “hayat”. O dumansız hava sahası...

Haberin Devamı

Ütülenmiş gibi yaşamak, kolalı duygular, beyazın da beyazı...

Deterjan sektörü bile, “Beyazın da beyazı var”dan, “Kirlenmek güzeldir” cıngılına/cangılına atladıysa, acaba var mıdır bunda başka bir hikmet?

* * *

Olsun, biz duralım öyle. Biz bize benzeriz zira... 

Çocuğumuz da “biz”e benzesin isteriz, “Kaşı anasından, gözü babasından...” 

İsmini bile “biz”den, kendi ufkumuzdan, dünyamızdan koyarız, “Adıyla yaşasın...” değil mi, “biz”den çok uzağa düşmesin. Armut gibi dibimize dizimize...

Peki ya, “biz”e benzemezse... Sevgimizden çok şey mi eksilir?

İkizine mi aşık olur insan... Yoksa “uzaklar”ın, bilinmezliğin çekiciliği midir onca riske rağmen insanın yelkenlerini dolduran, sevda denilen fırtınaya savuran...

* * *

Haberin Devamı

Aynada bazen bana benzemeyen o silüete bakıyorum, kulak kabartıyorum söyleceği bir şey var mıdır diye?

“Bırak dağınık kalsın” diyor, "İyi böyle..."

“Biz”e benzemeyen

Yazarın Tüm Yazıları