Paylaş
Türkiye’ye ise 28 milyon...
İşte bu uçurum nedeniyle, başta Ankara Valisi olmak üzere, Kültür ve Turizm Bakanı, belediyeler son dönemde sürekli turizmi öne çıkartmaya çalışıyor.
Başkent “turizm” açısından böyle.
Peki ya, yurtiçi ve yurtdışına giden “Ankaralı turistler?”
* * *
Bir kıyı kasabasına inmişiz.
“Tat” arıyoruz.
Farklı bir yüzünü, o coğrafyanın.
Ama tüm yollar, yerler bildik, bizim “plaka”lar, bizim “tabela”lar.
Karşımızda, Ankara Döneri, İzmir lokması, İstanbul Börekçisi.
Gece barda, “Ankara’da aşık olmak zor iki gözüm”?
Türkü barda, “Angara havaları”...
* * *
Oysa tatili, “benzetemediği” yerlerde yapmalı sanki insan.
Şehrine, sokağına, evine, mutfağına benzetemediği yerlerde...
Çünkü kendimizi, alışkanlıklarımızı yanımızda götürdüğümüz ya da gittiğimiz yerde bulduğumuz tatil, gerçek bir “mola” olmuyor.
* * *
Ama kabahatin çoğu bizim.
Çünkü tatilde kendimizi evimizde gibi hissetmek istiyoruz çoğumuz.
O yüzden yayılıyor o sırt sıvazlayan slogan:
“Tatilde kendinizi evinizde hissedeceksiniz...”
Turist olamıyoruz biz.
Yerleşmek istiyoruz, evli evince-köylü köyünce...
* * *
Şaşırmak bize göre değil.
“Başka bir yere hoşgeldiniz” tabelasını istemiyoruz, bir kıyı köyüne girerken.
Bizi rahatlatan pankartları arıyor gözümüz:
“Evinize hoşgeldiniz.”
Başka bir yer istemediğimiz için, “başka bir kendimiz”i de istemiyor, bulamıyoruz.
Köfte aynı köfte, güneş alerjisi aynı alerji.
Daha az giyinik olmayı bile düşünmüyoruz; bagajdaki, arka koltuktaki bavullara sığan gardroplarla.
Memleketimizin, kendimizin turisti olamıyoruz.
Eh biz bile böyleysek, niye gelsinler buraya taaa uzaklardan....
Paylaş