Birlikte yaşamak

KENTLEŞME sosyo-ekonomik bir olgu.

Sayısal sonuçları, bugün manşetimizde ayrıntılarıyla var.
İçgöçlerle Ankara’nın nüfusu 4.5 milyonu aştı.
Ve bu nüfusun sadece üçte biri doğma-büyüme Ankaralı.
Üç milyonu aşkın insan, Ankara’ya başka şehirlerden gelmiş.
Ama her kent, kendi hemşehrilerini yaratır.
“Kentli”yi öyle ya da böyle biçimlendirir.
Ya ortak yaşama kültürü yaratır.
Ya da yaratamaz...

Emsallerine bakıldığında, Ankara “birlikte yaşama” konusunda başarısız değil.
Kuşkusuz, başta İstanbul olmak üzere, uydu kentler, dışa kapalı özel sitelerle ayrılıyor insanlar birbirinden.
Alışkanlıklarıyla, alışverişleriyle hatta “kampus” dışına pek çıkmayan yaşantılarıyla farklılaşıyor.
Ve “hayat”lar uzaklaşıyor birbirinden...

Ancak yine de “empati” denilen sihirli sözcükle, gerilimi, kopmayı önleyen kentsel tamponlar da yaratılabiliyor.
Birlikte yaşamanın yolu en çok “empati”den geçiyor.
Barıştan...
Ki, iki türlü barış var.
İlki insanın kendisiyle barışık olması.
İkincisi ise diğer insanlarla yaptığı barış.
Ve bu iki ayrı barışı, Siyu kabilesi reisi Kara Geyik özetliyor:
“Birincisi en önemli, gerçek barıştır. İnsan ruhundadır o.
Diğeri onun aksidir. İnsanın ruhunda barış yoksa, insanlarla da barışık olamaz.”
Çünkü “içerdeki barış”, empati sağlıyor insana.
Yani kendini karşısındakinin yerine koyma yetisi...
Diğer insanlarla “barışık” olma yetisini, empati güçlendiriyor.
Ve birarada yaşama zorunluluğunun, bir sanat olmasını sağlıyor.
Yazarın Tüm Yazıları