Bir tepeye çıkıp ölüme bakmak

"Her ölüm erken ölümdür” der Cemal Süreya.

Haberin Devamı

Haklıdır da üç aşağı beş yukarı. Farkındaysa, gidene de erken gelir çoğu kez, kalana da...
Ve çoğunda “birden bire” gelir.
Sıcak bir yazın ardından, bir sabah kalktığında aniden güzün geldiğini tam o an fark etmek gibi...
* * *
Yaş alırsın, yaşlanmanın herkese farklı değen kıyısında birden hayatın kısalığı, hayatla ölümün her an, her yerde bir arada var olduğu düşüncesi sızar zihne.
Ömrün boyunca tırmandığın tepeden, ilk kez aşağı bakarsın.
Az aşağıda, sıra sıra “büyükler”ini görürsün.
Sevdiklerinin, özleyeceklerinin yüzünü, bedenini, kırışıklıklarını inceler, nefesini dinler, ömrünün geri kalanını sürükleyen ağır aksak adımlarını izler... Birden bire ne denli yaşlandıklarını fark edersin.
İçinden usulca geçer o koyu soru, “Hayatın hepsi, bu mudur?”...
Ve ölümle “ilişkiye” girersin.
* * *
Bakarsın yaşlılarına...
Hep uçan kuşun birden bire -serviye- konması, hazan mevsimiyle yaprağın önce turuncuya, sonra sarıya dönüşmesi/kuruması, yaşam boyunca unutulamayacak bir söz/bir göz, çekmecenin dibinde solan eski bir fotoğraf gibi...
Fark edersin.
Bahar akşamına birden bire çöken serinlik, bir filmin bir sahnesinde boğaza düğümlenen hıçkırık gibi... Hissedersin.
Kum saatinde kalan kum zerrelerini sayamazsın da, bilirsin -hızla- azaldığını...
Çeviremezsin tersine, bilirsin.
* * *
Ölümün O’na verebileceği acı kadar, kendine, yakınlarına vereceği acıyı düşünürsün. Ölçersin belki de, tartamazsın pek.
Bastırırsın, inkar edersin biraz; “Henüz değil” dersin...
“Çünkü başka insanların ölümü, en gizli mesleğidir hepimizin”, İsmet Özel’den mülhem...
Öncesinde de, sonrasında da imtihandır.
* * *
Koca bir hayat yaşamıştır ama, ömrünün son deminde ne o hayatın birikimini anlatmaya gücü, dermanı, hevesi, her gün daralan, eksilen kelimeleri yeter. Ne de mırıldandığı kırık-dökük hikayeyi kimse dinler.
O gider, sen kalırsın bir süre daha.
* * *
İster başkalarının ölümü olsun, ister kendi ölümün...
Ölümle yüzleşebilmenin tek yolu aynı yerden geçiyor sanki:
Hayatı -dolu dolu- yaşadığına inanabilmek.
Kanmak da serbest, kandırmak da...

Yazarın Tüm Yazıları