Düşüneduralım ki, Büyükşehir Belediye Meclisi’nde seçimden önce gündeme gelen Nazım Hikmet’in isminin bir sokağa verilmesi meselesi unutulsun. Önce unutulsun, sonra kadük kalsın. Binbir dereden su bile getirmeyelim Nazım’ın mezarına, hatta değil bir sokağa ismini vermek... Başkan Gökçek’in 17 yıl önce ilk seçim vaadindeki gibi Nazım’ın heykelini de yıkalım. Çünkü o şair, çünkü onun dili kemiğe gelmez. Çünkü o aşktan, hayattan, özgürlükten bahsetti yaşamı boyunca. Ve bazen de ihanetten... Gelmez işimize... Biz düşüneduralım. * * * Nazım’ın “kül olarak” hala, herzaman hayata karışan şiirlerinden birini, aktarmanın zamanıdır şimdi. Başta Polatlı Belediye Başkanı Yakup Çelik olmak üzere, çaba gösteren tüm üyelere bir hazin teşekkür olsun: “Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin... Fedakârlığımı anlıyorsun: vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orda beraber yaşarız külümün içinde külün, ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar... Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacağız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak: biri sen, biri de ben.”