Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelip, “Çok ses, tek yürek” olacaklar. Daha önce üniversite hastanelerindeki performans sistemini protesto eden asistan doktorlar eylemdeydi. “Müşteri değil hasta, işletme değil hastane” sloganlarıyla, Hacettepe’de... ¡ ¡ ¡ Bu slogan yıllar öncesine götürdü beni. Hacettepe’nin duvarlarına benzeri sloganları yazan genç asistanlara... Hacettepe Üniversitesi’nde araştırma görevlisiydim. Dört yıl, önce master sonra doktora sürecini yaşadım. Ardından da 12 Eylül darbesinin armağanı YÖK’ü... Hocalarımız ünlü 1475 ile üniversiteden atılınca, iki genç akademisyen arkadaşımla birlikte istifa ettik. İdealimiz akademik yaşamdı, hüzünlenmiştik ayrılırken. Şimdi düşünüyorum da, iyi ki ayrılmışım. Özlediğim hiç bir şey yok geride. Bazı hocalarım/meslektaşlarım, pırıltılı öğrenciler dışında. Onların da çok azı, nice badirelerden sonra kalabildi üniversitede... ¡ ¡ ¡ Asistanlar, genç akademisyenler yine darboğazda. İş güvencesi başka, kadro meselesi başka... Maaşları zaten malum. Ne “nohut oda, bakla sofa” kiraya yeter, ne kitabevi taksidine... Bilimsel özerklik, fikir-ifade özgürlüğü ise, hala darbe mevzuatı. Demokratik eyleme katılıp sesini bir an duyurmak isteyen hekime bile soruşturma açabiliyor üniversite. Bir çok asistanın ufku, o dar pencereyle sınırlı. “Bilimsel” mesaisi, görev tanımı ise, mevzuattaki “ilgili diğer görevler” ifadesiyle kuşatılmış. YÖK zaten berdevam. ¡ ¡ ¡ 12 Eylül öncesinde aynı bölümde birlikte çalıştığımız hocam Ercan Eyüboğlu’nun, o dönemde bir anda Türkiye’ye yayılan uyarlamasını hatırlıyorum. Erzurumlu Emrah’ın “Söyledi Yok Yok” şiirinden uyarladığı “YÖK YÖK”ü: “Dedim kalem nedir, dedi kırıla Dedim umut var mı, söyledi YÖK YÖK...”