Beni usul, yolca götür

“BUGÜN görüş günümüz

Dost kardeş bir arada
Telden tele
Mendil salla el salla
Merhaba! (...) Seni
Senden sormalara doyamam
Yarım döner cıgaranın ateşi
Gitme dayanamam...”
Ne zaman, nerede, birbirini seven insanların arasına engel girse; ister Propaganda filmindeki gibi bir hudut, ister görüş sırasında kalın cam, tel ya da parmaklık, ister yoğun bakım servisinin ekranı-camı, ister çok bağıran düdüğüyle uzaklaşan bir trenin penceresi, aklıma Enver Gökçe’nin bu dizeleri gelir.
Ve ıslığıma bu dizelerden bestelenen müzik.

Enver Gökçe 1929’da gelmiş Ankara’ya. Ailesiyle, 9 yaşında...
Eğin’den kara yoluyla, hanlarda yata kalka, tam 11 günde...
Şimdi ölümünün 30. yıldönümü.
19 Kasım 1981’de, 61 yaşında veda etti hayata.
Son yıllarını geçirdiği bir huzurevinde...
Adı huzureviydi o günlerde, Seyranbağları’ndaki izbe bakımevinin.
Arkadaşım Dilek ziyaret etmişti onu, yıllarca önce.
Gözleri dolu dolu anlatmıştı, bir şairin ıssızlığını.
Az ve acı konuşurmuş, yalnızlığında...
“Beni usul, beni yolca götür” diyormuş sanki yalnızlığının kıyısında sabırsızca bekleyen ölüme, son günlerinde...
Velhasıl, Ankara’ya gelirken de, Ankara’dan giderken de bulamamış huzuru.

Hatırlıyorum hepsini ama elbette yetmiyor hatırlamak.
Çünkü Gökçe’nin dediği gibi, bazı anlarda/demlerde “Yolların, yolcuların /Akşamla değişen şeylerin haricindesin”...
Haricindesin, bu başşehir gibi...
Böylesi duygular nedeniyle değil mi zaten hatırlamanın tüm müşkülatı... Ki, -onun dizesiyle- “artık her şarkı dokunur bana bu şehirde”...
Yazarın Tüm Yazıları