Paylaş
Ve dilin olanaklarını genişleten, tedavülde olup da eğreti, yapay durmayan kelimeleri kıymetli, yerleşmiş enternasyonal kavramları da -fikrimce- gerekli bulduğumu vurgulamıştım.
Dahası da var.
Bir çok “özleştirme” çabası, dile yerleşmiş ama “yabancı” sayılan kelimelerin anlamını hakkınca (hatta melodisiyle de) karşılayamıyor.
* * *
Misal “arzu” kelimesi...
Psikeart Dergisi’nin “arzu” temalı sayısında uzunca irdelemeye çabaladığım bu -Arapça- kelime, topal kalan “Türkçeleştirme”ye iyi bir örnek.
Önce bir Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne bakalım. (Sayfa çevirme efekti eklenmedikçe, dijital sözlüklere hafif paranoyam var)
Arzu sözlükte şöyle tanımlanıyor:
1. İstek, dilek. 2. Heves. Tam 3. başlığa bakacaktım 2. başlıktan aldığım hevesle... Ama üçüncü bir başlık yok, hepsi o kadar. Uysa da öyle, uymasa da öyle...
Sözlükte, arzu kelimesini cümle içinde kullanan iki alıntı da vardı haliyle: (Cümle içinde kullanmazsak, hissiyatına giremeyiz değil mi kelimelerin)
1. başlıktaki kullanımı için: “Zaten insanın en büyük hususiyeti, içinde bulunduğu hâlden kurtulma arzusudur.” A. M. Dranas.
2. başlıktaki "heves" için ise: “İçimde nice zamandan kalma bir arzu var.” A. İlhan (Böylesi öz-be-öz bir Lugat-ı Türk’de, örnek cümlelerin genelde Arapça, Farsça’nın olanaklarıyla, melodisiyle vücut bulması, hınzırca gülümsetir hep beni)
Neyse... Kelimeye ulaştım da, düşündüğüm, hayal ettiğim “mana”ya, yani arzuma erişemedim.
Olsun, girdim internete. (Artık gemilerimizi yakarak sığındığımız evlerimizde, kitaplarımızı yakarak ısınıyoruz)
Ve “Beni arzuya çevir tercüman” dedim; İngilizce’den Türkçe’ye, Türkçe’den İngilizce’ye salladım “mouse”umu...
Daha ilk tıkta, “arzu”nun kafa karıştırıcı, o nedenle de yürek kıpırdatıcı anlamlarına ulaşmaya başladım.
“Arzu” yazdım, satırlarca kelimelerin arasında “desire, hunger” filan çıktı suyun öteki tarafında.
Sonra döndüm, desire, hunger filan yazdım... Hunger’ın anlamlarından birisi dikildi karşıma, yine milli oldum:
“Ağzının suyu akmak...”
* * *
Demek, öyle istekle, dilekle filan geçiştirilecek bir mevzu değil.
“Tutku”nun, "ihtiras"ın selefi, “emel”in epey ötesi, hatta "iştah"ın kuzeni, gibi geliyor bana.
“Her emelim, her arzum yine sensin” diye boşuna pekiştirmiyor, Secaattin Tanyeli. “Ne emelim, ne arzum”u da rastgele olamaz, Türkçesi tane tane Zeki Müren’in.
Gömelim gel bu farkı nüansa desem, sığmaz yani...
Bu mevzuya yarın da devam etmeyi arzu ediyorum.
Paylaş