BAŞKAN Melih Gökçek’in bugün manşetimizde yer alan “İstanbul rekabeti”, bana Meltem Ahıska’nın “İstanbul’un kışkırtmadığı bir Ankara düşünmek çok zor” vurgulamasını hatırlattı.
Ardından da aklıma, artık Ankara nostaljileri arasına karışan “Denizimiz yok ama trafiğimiz akıyor” türünden şehirperest diklenmeler geliyor. * * * Ankara-İstanbul karşılaştırmaları, kent şovenizminin kıyılarında gezer çoğu kez... Belki bu, Ankara’yı savunurken şovenizm dışında pek fazla heyecan dökümanının kalmamasıyla da ilgilidir. Doğan Hızlan, “Via Ankara (Ankara üzerinden)” yazısında, Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’un kirlenmeyi, Ankara’nın ise arınmayı temsil ettiğini vurgulamıştı. Ardından da hazin (belki de doğal/olağan) bir saptama yapmıştı: “Bozulmadaki eşitlik, Ankara’yı da İstanbul’a benzetti...” Hızlan, Ankara sevgisini, İstanbul aşkının altında ezmiyordu yazısında. Oysa, bazı konularda artık ezilmeyi de hak ediyor Ankara. * * * Başkan Gökçek’in vurguladığı gibi İstanbul ile ilk rekabet konusu “dönme dolap” ise... Ben Ankara’dan yana çok ümitliyim, “dönme dolap”da değil İstanbul’u dünyayı sollar geçeriz... Bu konuda deneyimimiz de yüksektir. Misal, Yenimahalle Belediyesi’nin “Çayyolu Meydanı” projesi. Büyükşehir Belediye Meclisi CHP’li ve MHP’li üyelerin itirazına rağmen, meydan alanına lunapark yapılması kararını almıştı. Meydansız Başkent’e, meydan yerine dönme dolap, yani... * * * İstanbul ile ikinci rekabet konumuz da “Alışveriş Festivali”... Ondan da umudum var. AVM’de Avrupa ortalaması, bin kişiye 200 metrekare... Ankara bırakın İstanbul’u. Avrupa şampiyonu... 2011 yılı sonunda İstanbul 117 AVM ile 272 metrekarede kalırken, Ankara 35 AVM ve 297 metrekare ile şampiyonluğunu sürdürüyor. Rekabet konuları buysa, elimize su dökemez İstanbul. Hadi, kim tutar bizi...