Yaşamayan, bilmeyen, uzun boylu binmeyen bilmez pek. Belki insanın kendi gücüyle, bedeniyle bütünleşmesidir bu tutkunun nedeni, belki her yönüyle çevre dostu olması... “Taşınabilir” ulaşım aracı olması da bir etkendir, belki rüzgarıdır ya da sadece “kırmızı” ile çocukluktan beri yitirilmeyen, “çıngıraklı” bir hayalin bugüne yansımadır. (Mesela benim için) O nedenle ne zaman bir evin kapısına yatırılmış, denge tekerlekli çocuk bisikleti görsem, içim kıpırdar. “Eve su içmeye gelmiştir, bir koşu...” derim içimden. Sonra çenesi, dudakları, tişörtünün önü sırılsıklam “atlar” yine bisikletine. Bir kaç günde bisikletinin “denge tekeri”nin sökülmesine gelir sıra. Önce “mahalle”de iki teker dolaşır. Daha sessiz, daha hızlı, daha rüzgarlı, daha (heye)canlıdır artık kırmızı bisiklet. İki tekerli ilk gün, alfabeyi söktüğünde takılan “kırmızı okuma kurdelesi”nden de önemlidir. Duyurur sevincini, mütemadi çıngırağıyla herkese... Ardından çocuk büyür biraz, bisiklet büyür; AOÇ, Gölbaşı, Eymir’e uzanır menzil. Ve bisiklet rüzgarıyla, çocuğun ilk gezi rehberini biçimlendirir. Onu önce hayaline, sonra çevresine ulaştırır.
Çocukların güvenle dolaşacağı o “mahalle”ler, sokaklar kalmadı da... Bırakın çocukları, ya bisikletini (o duyguları) terk etmeden büyüyenler? Onlara bile, yaşam hakkı tanımıyor bu başşehir. Asla... Daha önce yazmıştım; o nedenle, “Perşembe Akşamı Bisikletçileri” içimi kıpırdatmıştı 3-4 yıl önce, ilk duyduğumda. Her Perşembe akşamı, bisikletleriyle birlikte Güvenpark’ta toplanmaları... Ve şehri pedallamaları... Amaçları bisikleti ve bisikletin (de) bir ulaşım aracı olduğunu anlatmak. Ve trafikte bisikletlilerin de yeri, hakkı olduğunu... Farkındalık yaratmak aslında. Bisiklet sevgisi diye bir şey var ya. Onu yeniden uyandırmak belki insanların içinde.
Bugün manşetimizde bisikletliler... Mütevazı, yalın bir istekleri var, ki aslında haklarını, çok gecikmiş güvenliklerini istiyorlar: “Asfaltlama çalışması tamamlanan ve henüz şeritleri çizilmeyen Eskişehir Yolu’na bir bisiklet yolu çizgisi yapılsın.” Neden olmasın?