Paylaş
Israrla, “Kavga etmem, polemiğe girmem, siyaset ve ayrımcılık yapmam” dedi. Meslek odalarıyla, üniversitelerle, sivil toplumla yakın ilişki, sağlıklı bir etkileşim kurmanın önemini de vurguladı.
Beypazarı’nda başkanken amatör futbol kulübünden istediği tek şeyi de anlattı satır arasında:
“Maçlarda küfür, hakaret, maraza olmayacak...”
Önemsedim; içimde gezinen en kuvvetli duygunun barış ve demokrasi olduğu bu koyu günlerde.
* * *
Çocukken kovboy filmlerinde kızılderilileri tutardı bizim mahalle.
Tom Miks’i muhallebici bulurdu da, Teks Willer’ı severdi; öldürülen karısı, kankası (Tiger Jack) kızılderili (Navajo) olduğu için.
Neden kızılderileri severdik, aslında çok da izaha muhtaç değil. Bugün doğaya, mazluma bakın, anlarsınız.
Yeri geldiğinde yaman savaşçıydı kızılderili de, sanki biz onların “barış çubuğu”nu, deyim olarak bugünlere kadar gelen “baltaları gömmeleri”ni de çok sevmiştik.
Savaşın onuru, barıştan daha acı, daha ölümcül test ettiğini erken hissettik ama geç öğrendik.
.* * *
Büyüyünce rastladım kızılderilinin barış özlemini dünyaya haykırdığı kelimelere.
Siyu kabilesi reisi Kara Geyik’in sözlerinde mesela:
“Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik. Ama bir arada, kardeşce yaşama sanatını unuttuk.
İki tür barış vardır.
Birincisi, en önemlisi, gerçek barıştır. İnsan ruhundadır o.
Diğeri onun aksidir.
İnsanın ruhunda barış yoksa, başka insanlarla da barışık olamaz.”
* * *
Evet, iki türlü barış var.
İlki insanın kendisiyle barışık olması.
İkincisi ise diğer insanlarla yaptığı barış.
İlki, diğerinin müjdecisi... Belki önşartı...
* * *
Aslolan, ruhunda, dokusunda, bakışında, dilinde barış olması insanın.
Çünkü “içerdeki barış”, empati sağlıyor insana.
Yani kendini karşısındakinin yerine koyma yetisini...
Diğerkamlığı, derinlerdeki o sıcaklık besliyor. Ve diğer insanlarla “barışık olma” meziyetini yaratıyor.
* * *
Bir aralar yaygındı.
Acaba şimdi kaç aile Barış koyuyor acaba çocuğunun adını...
Paylaş