Paylaş
Zanaat deyince, son kez kepengini indirirken “Ne yapacaksın, baba mesleğiydi” diye hüzünle başını öne eğen saten yüzlü yorgancılar, yayı, tokmağı, başında kukuleta misali beresiyle sokaklarda Gölbaşılı Robin Hood gibi dolaşan hallaçlar, örsü geleceğinden hafif demirciler, bakışları nakışlı bakırcılar, sedef kakmalı ceviz ayakkabı sandığının ardında elinden düşmeyen fırçası, kadifesiyle lostracılar, lupu üçüncü gözü olan saat ustaları, meşin önlüklü kundura tamircileri, ayağı iri çarkın pedalında bileyciler, şişe dibi gibi kalın gözlük camıyla örücüler, kolunda iğneliği, parmağında yüksüğü, elinde mezurasıyla terziler geçer çocukluğumun o çıkmaz sokağından.
Ve giderek, elinde tek hatıratı -çoğu iki haneli- alacaklarını yazdığı “veresiye defteri” kalan cümle küçük esnaf.
Hayatı, canı, geleceği veresiye...
Bugüne kalan en açık izlerini ise yollarda, arkasında “Babam sağolsun” yazan taksilerde, ticari araçlarda, “vefa” haliyle görürüm.
Hepsi, “Büyüyünce ne olacaksın” sorusuyla hiç karşılaşmadan, bir günde büyüyen çocuklar gibi gelir bana.
Herşey için küçük ama 15 metrekarelik dünyasında çalışırken elleri büyük çocuklar... Ahmed Arif’in dizelerindeki gibi:
“Ciğerleri küçük, elleri büyük /Nefesleri yetmez avuçlarına...”
* * *
Dönemin Yeşilçam filmleri de, baba mesleği fabrikatörlüğü devam ettirmeyip haytalık yapan oğul tiplemeleriyle doluydu, çocukluğumuzda...
Gerçi bugün de TV’de, hızlandırılmış “alaylı” avukatlığı sular-seller gibi icra eden Karadayı’yı, “hakime” sevdalısından kalan boş zamanlarında meşin önlüğünü giyip elde falçata, nal çekiciyle baba mesleği kunduracılığı icra ederken seyrediyoruz da... “Helal valla” diyoruz, o masallara.
* * *
En fiyakalısı ise, bir Yiğit Özgür karikatürüydü sanıyorum.
- Ne işle meşgulsünüz?
- Baba mesleğini yapıyorum, padişahım ben...
Ama o şekli epey müşküldür bizim tarihte.
Baksanıza, resmi tarihe zaman zaman nanik yapıp da bizi hayretlere, ah-vahlara düşüren Muhteşem Yüzyıl’a... Ne şehzadeler “baba mesleği” uğruna boğazlanıyor, canından oluyor.
Sonra da üstadlarından bir “Hak etmişti”, “Yok, yazık oldu aslında” tartışması...
* * *
Ana-babanın, ailenin çocuğuna “kendine dair” beklentilerle, aslında kendisi için temennilerle yaklaşması, sadece “meslek empozesi, dayatması” olarak çıkmıyor ortaya.
Daha çocuğa ismini koyarken, kıpırdıyor bu heves.
Ve çoğu insan, çocuğunun adını “kendine isim seçer gibi” belirliyor.
Oğlunu Ernesto Cheguevara adıyla nüfusa kaydettiren Batmanlı çiftle ilgili haberlerin üzerinden henüz iki yıl geçmedi.
İleride hali nice olur, ne gam.
* * *
Kimini ömrü boyunca “ismi” eziyor, kimini “ana-baba mesleği”...
Yarın, bugün hala gözlerini vitrinlerdeki oyuncak trenlerden, "evcilik" oyununu üç boyutlu masallara dönüştüren Barbie dünyalarından ayıramayan ebeveynlerin, yaşan(a)mayan çocuklukların kıyılarında gezineceğim.
Paylaş