Aynalı zamanlar

YAPILAN araştırmaya göre, insanların yüzde 13’ü aynaya bakmıyormuş.

Haberin Devamı

Aynaya çok bakmak kadar, hiç bakmamak da tuhaf kuşkusuz. Ötesi, psikolojide “ayna hastalığı”na kadar varabilecek bir patolojiyi de yansıtıyor bazen.
Oysa aynalar önünde geçiyor ömrümüz.
Hatta kültürel objeler arasında yer alıyor; farklı insanları, mekanları, dönemleri yansıtıyor.
Bir dönem ibadet edilirken, namaz kılınırken, hatta geceleri üzeri işlemeli yemenilerle örtülen bir korku nesnesiydi ayna.
Dua ederken kendimizi görürsek, dikkatimizi dağıtır, odağımızı değiştirirdi belki...

* * *

Ardından, şimdi nostalji menzilinde olan, ayrıcalığı “Aynalı Salon”unda yatan düğün mekanları, oteller katıldı hayata.
Delikanlıların arka cebinde “kültür oldu”, sırtı kuşlu aynalar.
Komşu kızına ayna tutmalar ise aşk ilanı...

* * *

Lunaparkların en standart, en ucuz eğlencesiydi Kahkaha Aynaları.
Bakardık; birinde devdik, birinde cüce...
Söylerdik türküsünü:
O ayna uzun boylu, ben kısa kaldım...

* * *

Haberin Devamı

Bir dönem ayrıcalıklı bir dekordu; önce kuaförler, sonra berberler boydan boya ayna yaptırırdı dükkanlarının bir duvarını.
Aynalı dekor İtimat Berberi’ni, İtimat Erkek Kuaförü’ne dönüştürdü.
Ya da Murathan Mungan’ın Üç Aynalı Kırk Oda’sındaki Aynalı Pastane’ye...
Beş yıldızlı otellerdeki kristal aynalar haber olurdu gazetelere.
İlk kez içeriyi göstermeyen, yekpare cam cephesiyle yükselen bir bina görsek, adı hazırdı:
“Aynalı bina...”

* * *

Aynalar önünde geçti zaman.
Aynaya baktığımızda ise hep “an”ı, “o anı” gördük, ama çoğu kez “an”ı yaşayamadık.
Ya giderek unutulan geçmişe sığındık, ya da varolmayan hatta bizden kaçan geleceğin peşinde koştuk.
Dost Kitabevi’nin Babil Kitaplığı serisinden çıkan Giovanni Papini’nin “Kaçan Ayna”sındaki gibi yakalayamadık bugünü:
“Bugünü hep yarına adadık...”
Biz de değişik geçen yıllarla, aynadaki görüntümüz de. Aynanın önünden geçip giden hayat da...
Hatta aynalar da, değişti.
“Zayıf, ince, güzel gösterenleri” sardı, giyim mağazalarını.

* * *

Ama “Aynalar bakmayın düşman gibi yüzüme” demektense, Prof. Dr. Üstün Dökmen’in dizeleri yakın durmalı sanki insana:
Ne görürsen selam ver /Sonra çıkarıp cebinden aynanı /Bir selam da kendine ver...”
Belki asıl şansızlık aynanın kırılması değil, aynalara küsen gönüldeki kırgınlık...
Çünkü masumdur aynalar, bir tek onlar masumdur.
Ve ihanet etmezler insana; yeter ki lunaparktakiler olmasın.

 

Yazarın Tüm Yazıları