Paylaş
Ne 27 Mayıs, ne 12 Mart... Tanrısı, ilahı, her gün meydana çıkan yüzüydü 12 Eylül’ün Evren.
Bir insan, 50 genci astırdıktan sonra -geh geh- “Asmasaydık da, beslese miydik” diyebiliyorsa, bu tüm bilim dallarının muammasıdır. Siyaset, tarih bir yana, psikiyatri ar eder, Irwin Yalom’un divanı dar gelir...
Dün yazımda söz ettim; Nesin, işte bu “Evren”e dil çıkardı/uzattı...
Evren’e tazminat davası açan Nesin, yine onu kastederek “Bunlar okumazlar” demişti.
Nesin ile konuşan gazeteci “şevkle” girmişti araya:
“Olur mu efendim, Devlet Başkanımız Sayın Evren Platon’un Devlet’ini okuyordu geçenlerde. Fotoğraflı haberini bile yaptık...”
“Eh” demişti Nesin, “Platon’un Devlet’i 70’inde okunursa böyle olur”...
Derdim, meramım Nesin’in görüşünden, ideolojisinden, kitapları-mizah tarzından azade...
TBMM’nin, üniversitelerin, meydanların ortasına saldığı tankıyla tüfeğiyle, yargısı, işkencesi zindanıyla, darağacıyla, “millete hükmetmek” için Meclis’i dağıtan, partileri kapatan bir güce böylesine uluorta direnmek, çok az kişinin harcıdır.
Dönemin siyasilerinin sus-pusu, şapkayı alıp gitmesi henüz anı olamayacak kadar tazeyken, böylesine direnen bir harcın içinde “aydın”a, cesarete dair emareler aramak sadece gerekli değil, bir vefa, vicdan borcudur da...
Gelelim, Evren’i köpürten Aydınlar Dilekçesi’ne... Bir aydının, bir ülkede meramını anlatmak için “dilekçe” vermesi de Aziz Nesinlik bir öyküdür ama, bugün bile bize komik gelmez. Acı gelir...
Bin 300 aydının, sanatçının, akademisyenin imza verdiği dilekçe özetle şöyleydi:
“Demokrasi, kurumları ve ilkeleriyle yaşar. Demokrasiyi biçimsel olarak koruyup içeriğini boşaltmak, onu yıkmak kadar tehlikelidir.
Halkımız, çağdaş toplumlarda geçerli insan haklarının tümüne layıktır ve bunlara eksiksiz olarak sahip olmalıdır. Ülkemizin, insan haklarının yurtdışında tartışılır bir ülke durumuna düşürülmüş olmasını onur kırıcı buluyoruz.
İnsanlarımızın yeni ve değişik düşünce üretmelerini, gösterilmeye çalışıldığı gibi bunalımların nedeni değil, toplumsal canlılığın gereği sayıyoruz.
Yargı kararı olmaksızın yurttaşların haklarının kısılması, tartışılması mümkün olmayan tek yanlı idari işlemlerle suç oluşturulması ve genel suçlamalar yapılması, toplumsal yıkımlara yol açmaktadır.
Gecikmiş adaletin adaletsizlik olduğu evrensel gerçeğine dayanarak, görülmekte olan davaların bir an önce sonuçlandırılması gerektiği görüşündeyiz.”
Yarın, 30 yıl öncesinden gelen talepleri hatırlatmaya devam edeceğim.
Paylaş