Paylaş
Aşka zaman ayırmak da, "yol arkadaşına/yoldaşına", "bacı"ya -ne demekse- farklı bakmak da eğreti görülürdü biraz.
Erdal Öz'ün Gülünün Solduğu Akşam kitabındaydı yanılmıyorsam.
Deniz Gezmiş Öz'e "Bizim kuşak doğru dürüst aşık bile olamadı" demiş.
Aşk vardı elbet, ama ağırbaşlı kisvesiyle, "saklı kalan"dı hep.
* * *
Atatürk Spor Salonu sadece basketbolun değil, müziğin de dev sahnesiydi aynı dönemde.
Cem Karaca'nın işçi tulumuyla sahneye çıkışını hatırlıyorum.
"İşçisin sen işçi kal" nakaratı inliyor salonda.
Nakarat, adagio ile kesiliyor.
Aynı şarkının "örtülü" bir dizesi dolaşıyor içimizde:
"Elleri ak yumuk yumuk ojeli tırnakları..."
Bir siluet, usulca çıkıyor salondan:
"Hilal kaşlı, maksi etekli, dalga dalga saçları..."
Karaca "burjuva sevgili"ye sitem etse de, aşk ve devrim, o yıllarda sadece orada, o an buluşuyor, salonu dolaşıyordu sanırım.
* * *
Türkiye'nin ilk fan club'ı Cem Karaca için kuruldu.
Ve ilk kez Ankara'da söyledi 'tirat'ını:
"Merhaba gençler ve genç kalanlar..."
Belki Başkent'i, genç tarihine karşın "ağır/resmi" düşündüğü için...
* * *
Öleli tam 6 yıl olmuş.
Daha çok sevda şarkılarıyla hatırlıyorum onu.
Müzikal "hikaye anlatıcılığı"yla:
"Dağbaşında rastladım aksakallı birisine
Bin yıllık bir halıya bin yıldan beri
Bağdaş kurmuş bir çınar gibiydi
Sordum ona "Aşk ne ustam hayatın sırrı ne,
Tepeden tırnağa aşığım ben
Ve koskoca bir hayat var önümde?
Sevda kuşun kanadında
Ürkütürsen tutamazsın
Ökse ile sapanla vurursun da saramazsın
Hayat sırrının suyunu
Çeşmelerden bulamazsın
Ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın..."
Paylaş