YARGITAY’ın Mardin’de 13 yaşında 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. ile ilgili davada, “Rızasıyla birlikte oldu” kararı çıkmıyor aklımdan.Ki rıza ve arzuyu karıştıran bazı medyalamalarda, 13 yaşındaki mağdurun “kendi arzusuyla ilişkiye girdiği”ni yazanlar, söyleyenler de oldu ki, Üzmez değil üzdü beni mesela.
O çocukların o tecavüz/taciz anlarındaki ve sonra ilk duruşmadaki, sonra tembihlendiği öteki duruşmadaki halipürmelali değil sadece, hukuktaki “kendi rızası ile” şablonunun, ikinci-üçüncü sayfa habercilerinin arzusu ile “kendi arzusu”na dönüşmesi de sıktı canımı. Bazıları öylesine arzuluyorlardı ki, meslek sandıkları “iş”lerini. Belli, arzunun sadece o halleri, eksiltmişti hafızalarından başka şeyleri. Hani şey dedim ama, etik, ilke, meslek namusu aslında.
O çocuk, “kendi rızası” ile hareket edebilecek ehliyette olsa ona çocuk değil “reşit” derler zaten. Olmadı, arzulamış ha!
“Arzu” hayatın “yaş” alanlarında uçuşan bir duyguysa, önce sözlüğe bakmak gerek dedim. Herşeye bir tanım bulan, hatta bir dönem bulduğu tanımlar için Arapça, Farsça, Latince cümle dilleri hayrete düşürüp kelime bile uyduran (uydurgaçlı eytişim) TDK’yı karıştırdım Google’dan. (Şu sözlüklere ne zaman “sayfa çevirme” efekti ekleyecekler) Ve “arzu”nun kelime anlamına ulaştım.
Arzu iki başlıkta tanımlanıyor. 1. İstek, dilek. 2. Heves... Üçüncü başlığa bakacaktım ki 2. başlıktan aldığım hevesle... Ama üçüncü bir başlık yok, hepsi o kadar. Uysa da öyle, uymasa da böyle...
“Arzu” kelimesini cümle içinde kullanan iki alıntı da vardı sözlükte haliyle:
1. başlıktaki kullanımı için: “Zaten insanın en büyük hususiyeti, içinde bulunduğu hâlden kurtulma arzusudur.” A. M. Dranas. 2. başlıktaki için ise: “İçimde nice zamandan kalma bir arzu var.” A. İlhan (Böylesi Türkçeci, öz-be-öz bir Lugat-ı Türk’de, örnek cümlelerin Arapça, Farsça’nın olanaklarına ihtiyaç duyması hınzırca gülümsetir hep beni)
Neyse... Kelimeye ulaştım da, düşündüğüm, hayal ettiğim “mana”ya, yani arzuma ulaşamadım. Olsun, yine girdim internete. (Artık gemilerimizi yakarak sığındığımız evlerimizde, kitaplarımızı yakarak ısınıyoruz) Ve “Beni arzuya çevir tercüman” dedim; İngilizce’den Türkçe’ye, Türkçe’den İngilizce’ye salladım “mouse”umu... Daha ilk tıkta, “arzu”nun daha kafa karıştırıcı, o nedenle de yürek kıpırdatıcı manalarına ulaşmaya başladım. Mesela “arzu” yazdım, “desire, hunger” filan çıktı suyun öteki tarafında. Sonra döndüm, desire, hunger filan yazdım... Hunger’ın bir anlamı birden dikildi karşıma, yine milli oldum: “Ağzının suyu akmak...” “Arzu” meselesine yarın da devam edeceğim.