Arma hırsızı ve zamanaşımı

Benim bir kere kolyem oldu.
Volkswagen armasından.
Arabaların armalarını söküp kolye yapma modası vardı.
Yokluk, moda yaratırdı o zamanlar.
Kaşığı ezip, şövalye yüzük yapardı çocuklara tesisatçılar.
Volkswagen arması ise hem bir kolye, hem de kemer tokasıydı.
Mercedes ise orta direk, orta okul gençliğinin "gümüş" madalyonu.
Opel sadece kemer tokası olurdu.
Ama kemer tokasının "capo"su Mustang armasıydı.
O çılgın at...
Bazı Amerikan arabalarının az bulunur armaları ise, hayret nidası.
Ya yerli araba derseniz...
Bir tek Anadol vardı yerli olarak.
Sonradan Murat 124, Renault 12 de çıktı ama.
Markadan kolye modası, bir mevsimde geçmişti artık.
       * * *
Bir gece arma avında, bir polisle bir bekçi "kuşattı" mahalleyi.
İkisi yeterdi o zamanlar bir mahalleyi sarmaya...
Süleyman yakalandı.
42. Sokak'taki Bahçelievler Karakolu'na götürdüler onu.
Şimdi yerinde Telekom var.
Mahalle bekçisi tabi ki tanıyordu Süleyman'ı.
Geceleri 60. Sokak'ta oynadığımız kukalı saklambaçtan.
"Çaldığı" Volkswagen arması ise zaten öbür sokaktaki komşunun.
Akademisyendi sanırım mağdur komşumuz.
"Ben hediye ettim" dedi karakolda.
Yıllar sonra turuncu bir Volkswagen aldı Fizik Yüksek Mühendisi Süleyman.
        * * *
"Hırsızlığımı" çok sonraları izlediğim bir film zaman aşımına uğrattı.
Il Postino (Postacı).
Sürgündeki şair Pablo Neruda'ya mektuplarını taşıyan postacı, adanın en güzel kızına aşıktı.
Ve Neruda'nın şiirlerinden "çaldığı" dizeleri Beatrice'ya yazdığı aşk mektuplarına yerleştiriyordu.
"Nasıl çalarsın dizelerimi" diye çıkıştı bir gün Neruda.
Yaptığı hırsızlıkla esmer güzeli Beatrice'nin kalbini çalan Mario diklendi:
"Benim o dizelere ihtiyacım vardı".
Yazarın Tüm Yazıları