Paylaş
Yıllar geçti sonra, unuttuk oyunları da...
Saklambaçta tek gözümüzü aralayıp hile yapmamayı, maç arasında musluğun başında sıramızı beklemeyi, Sanalı ekmeği bölüşmeyi, geceyarılarına kadar duvarda oturup sohbet etmeyi, gürültüyü durma atılan kahkahalarla çıkarmayı unuttuk.
Bir tek istop, tıp durdurabilirdi bizi; o da iki saniye... Onu da unuttuk.
Attila İlhan’dan mülhem, “sokaklarında mohikanlar gibi ateş yakıp, bu kente taptığımızı”, unuttuk sonra.
Her yeni mevsimin gelişini “sokak”ta, o mevsime uygun ritüellerle, tabiatla benzer bir doğayla karşılamayı da, unuttuk.
Baharı, yazı, sonbaharı, kışı uzun uzun “sokak”ta yaşamayı, terlemeyi, üşümeyi-donmayı, unuttuk.
Elimizde 5. mevsim kaldı.
Ve gün kadar hızlı geçen, haftalar...
* * *
Çocuklar sokaktan çekilince, belleğimizdeki “oyun”lar da çekmecesine kapandı.
Bir dünya kapandı...
Yıllar sonra kulağıma çalınan bir çocuk sesi hatırlattı herşeyi.
“Anneciğim, Nezahet de bizimle oynayabilir mi?”
Bu denli basit, küçük bir cümlenin bile, bizim çocukluğumuzda -aramızda- pek olmayan “öteki”ni yaratışını izledim hüzünle.
“Nezahet kimdi?” derseniz, varlığı apartman görevlisinin, gündelikçinin, bahçıvanın “kızı” olmaktan ibaret görülen herkes olabilir.
* * *
Evin kızından bir kaç yaş daha büyüktür.
Sanki “temizlik, paklık” anlamına gelen adı bile, kolay seslenilebilsin/çağırılabilsin diye Nezahat olmuştur zamanla. Belki “Nez” filan diyorlardır kısaca...
Babası kışın kaloriferi yakar, yazın bahçeye bakar Nezahet’in.
Annesi evi süpürür; Nezahet tozunu alır kırılmayacak eşyaların.
Getir-götür, zaten hep onun işi...
* * *
Evin kızı uyandığında, onun oyun “eş”i olur, ama asla “eşit”i değil.
“Dışarıdaki”dir Nezahet.
Evin kızının “doğal” bakıcısı, “oyun”daki rol dağılımının her an yeni senaryo bekliyen figüranıdır.
Evcilik filan oynanıyor mu hala bilmiyorum ama, oynanıyorsa hiç bir zaman “anne” değildir.
Ama evin annesinin eski terliklerini giyer, bir de yıkanınca çeken penyelerini...
Ve çok çabuk büyür Nezahet.
* * *
Birlikte öğle yemeği yerler bazen evin kızıyla:
“Bak kızım, Nezahet nasıl yiyor...”
“Görgüde eş” görmediği için Nezahet’i ayırt eden evin annesi, onun üzerinden “rekabet” yaratarak “edep” öğretir kızına. "İştah" aşılar.
Yazın bahçeye Nezahet indirir evin kızını.
Köşedeki internetcafe’ye simcity oynamaya o götürür.
Elinden tutar...
Evin kızı zıp zıp adımlarla bahçeye indiğinde, başını kaldırır ve balkondan kendisini izleyen annesine sorar:
“Anneciğim, Nezahet de oynayabilir mi?”
* * *
Bu sahneyi canlandırdıysanız gözlerinizde...
Sorunuz da Bülent Ortaçgil’den gelsin:
"Su olsam, ateş olsam /Göklerdeki güneş olsam
Konuşmasam taş olsam /Yine de oynar mısın benimle..."
Paylaş