TANIL Bora yıllar önce Medyakronik’teki bir yazısında, medyada Ankara’nın, “bir şehir, bir sosyal mekan olarak değil bir simge olarak yer bulduğunu” vurgulamıştı.
Ankara değil ‘Ankara’ olarak... Bora, Ankara’nın “şişkin merkeziyetçiliğin gri yüzünü temsil ettiğini, cisimleştirdiğini” de belirtmişti: “İş için buraya gelmek zorunda kalan insan için Ankara, Zebercetgil hademeler, Murtazagil memurlar ve Zübikgil siyasetçilerin kapan kurduğu büyük ölçekli bir devlet dairesi hasebiyle, sadece ve sadece ‘Ankara’dır. Evet, Ankara’ya indirgenmiş Ankara, medyada, devlet-bürokrasi, Genelkurmay ve Meclis-bakanlıklar-siyaset haberlerinin mahreci olarak yer buluyor. Koskocaman bir şehrin ‘ulusal’ medyada böyle ‘işlevselleştirilmesi’, ‘araçlaştırılması’ en azından orada yaşayanlar, şehirle ilgili dertler, düşünceler taşıyanlar için bir yoksunluktur.”
Sanayisi, ticareti, bilimi, üniversiteleri, festivalleri son yıllarda kıpırdansa da, Ankara’nın hala gri yüzü yansıyor medyaya. Gerçekten ‘Ankara’ çoğu zaman yaşayan bir ‘organizma’, bir şehir gibi değil sadece bir simge olarak yer buluyor gündemde. Ancak bunda yerel gazeteler dışında kentin derdini, düşüncelerini es geçen ulusal medyanın sorumluluğu kadar, Ankara’yı bir “basamak” olarak ‘yaşayan’ etkili/yetkililerin de önemli payı var. Yaşadığı şehre sevgisi, Ankara’nın o simge yönüne odaklanan ihtirastan ibaret olanlar... Onlar zaten Ankara’yı değil, ‘Ankara’yı sever. Ankara’yı siyasetin, devletin, ekonomik gücün ana basamağı olarak görüp, adımlarını sadece o kulvarda koşturur. Ankara onlar için sadece bir araçtır. Maroken bir koltuk, bir makam arabasıdır bu şehre dair tek rüyası... Koca şehir, onların ufkunda bir rozet, bir kartvizit kadar küçüktür. Geçtikleri yollardaki ağaçları görmezler. Arazilere dikerler, hülyalı bakışlarını... İhale ilanlarından ibarettir “resmi” gazeteleri. Üstgeçitleri kullanmaz hiçbiri, onların geçitleri çoğu kez yerin altındadır. Umurlarında bile değildir, hava kirliliği. Onlar sadece ‘kulis’lerin havasını solur, o atmosferde yaşarlar. Onlar ‘Ankara’yı sever; tırnak içindeki, evraklara ‘ataç’lanmış ‘Ankara’yı... Ve aralarından bazıları, günün birinde Ankaralı’nın oyuyla seçilir; dernek başkanı olur, yönetici olur, müdür olur bir yerlere, hatta vekil olur, başkan olur. O andan itibaren, Ankaralı’nın da payı vardır, artık ‘Ankara’da...