Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın infazını izleyen Avukat Halit Çelenk’in yıllar sonra açıkladığı korkunç gerçek, bir-iki gazetenin arşivinde kalmıştı: Yusuf Aslan’a Deniz Gezmiş’in idamını izletmişler! Ardından Aslan’ın idamını Hüseyin İnan’a...
Asıldıklarında üç arkadaştan ikisi 25, İnan ise 23 yaşındaydı. Zalimliğin bir boyutu, gencecik arkadaşlara birbirlerinin idamını izlettirmekse... Diğeri, birazdan sehpaya çıkacak gencecik iki insana, nasıl öleceklerini göstermek: “Bakın, seyredin, siz de böyle çırpınacak, kasılacak ve öleceksiniz...” Deniz’in can vermesi 25 dakika sürmüş. O 25 dakikayı izlerken, o iki arkadaşı ne düşündüler/neler yaşadılar acaba? Ve bu nasıl bir insanlık durumudur. Tahayyül edebilir misiniz? Var mı tarifi, izahı filan...
Düşünüyorum da... Zalimliği katmerleştiren, bir insana en yakın arkadaşının idamını mı seyrettirmektir. Yoksa, birazdan nasıl öleceğini mi göstermek? İkisi de elbette. Ama ya en çok, hangisi? Hangisi daha derinine işler yüreğin.
Bu sorunun yanıtını, o zalimliği uygulayanlar ya da izlemek zorunda kalanlar vermeli. Yaşayan tüm ilgililer. Sehpada o gençleri muayene edip, “Öldü raporu” veren doktor. Savcı yardımcısı, infaz savcısı, merkez komutanı, askerler, zabıt katibi, gardiyanlar, cellatlar, diğer görevliler, belki bir başkası... Böylesine hukuk, insanlık tanımaz bir infaz mıydı o gün izlediğiniz, ardından infaz zabıt varakasını imzaladığınız idamlar?
Bu zehir-zemberek durumun, soru işaretlerinin aydınlatılması, Ankara’nın borcudur. Üstelik artık katmerli bir borçtur. Çünkü tam 39 yıl sonra o infaza tanıklık eden avukatları Halit Çelenk de aynı gün toprağa verildi. Bu insanlık suçunun cezalandırılması artık imkansız olabilir. Ama kayda/kaale alınmasının tam zamanıdır.