Paylaş
Kokusunu, geceye egemen olan sesini, serin temasını, sonsuzluğunu, yazını-kışını, yağmur altındaki kıpırtısını, birlikte ve ayrı ayrı yaşayabilmenin saadetini...
Lodosta vapurun gerinmesini, "sokak çocuğu" martıları, balıkçıların tuzlu/uzak bakışını, iskeleden iskeleye iç deniz kaptanlarını, kışın rıhtım boyunca yürüyenleri, balıkları/balıkların gözlerini, lüzumsuz olduğu için bana lüzumlu gelen adamları, hepsini.
İlkokuldan beri okurum ama "teşhis"i çok sonra koydum.
Sait Faik bende ayrıntı sevgisi yarattı.
Ve "al gözüm seyreyle Salih" hovardalığı...
Hayata dair lüzumsuz bilgilerim, böyle lüzumlu (hatta elzem) ilgilerden gelir.
* * *
Sadece doğaya, insanlara mı?
Köpeklere/köpeğime hemen her baktığımda, Sait Faik'in sokak köpekleri için yazdığı güzelleme geçer aklımdan:
"Fındık, kurt köpeği ile av köpeği piçidir.
Aşk mahsulü olduğu için güzel olması lazım gelir, ama değildir.
Büyük kuyruğunu oynatarak, kahverengi gözlerini kırparcasına açarak yanınıza yaklaştığı zaman kafasını okşamazsanız, şayanı hayret bir adamsınız, demektir.
Bu kadar sevilmek ihtiyacı içindeki bir hayvanı reddedebilmek için, insanın ömründe hiç aşık olmaması, hiç sıkıntı çekmemesi, kalp yumuşaklığı nedir bilmemesi lazım gelir."
* * *
Sait Faik 56 yıl önce bugün veda etti hayata.
"Ada yalnızlığı"ydı, belki son demleri...
Yalnızlığın, "birbaşınalık" alameti olmadığını da ondan öğrendim.
Birbaşınalığın, illa yalnızlık gerektirmediğini de...
Ve yalnızlığa kalabalıktan daha çok saygı duyuyorsam, onun da tuzu vardır bunda, denizin de...
Bakıyorum geceyarısı nemlenmiş asfalta:
"Caddelerde şimdi yalnız sarhoşlar, şunlar bunlar var.
Hepsi de hoş hoş adamlar. Hepsinin sırtında talihleri ve kendileri. Yalnız yalnız...
Bir açık yer bulsam. Bir bira daha içsem.
Yok, her yer kapanmış..."
Paylaş