Paylaş
Adı, belki isminin melodik etkisi nedeniyle bilinir de, Avrupa sineması tutkunları, sinemayı bir “sanat” olarak da izleyenler dışında Fellini’nin filmlerini, özellikle Amarcord’u (Anımsıyorum) seyredene pek rastlamadım.
Benim en sevdiğim filmlerin arasında gelir.
*
İtalya’da faşizm yükselmektedir. Liman şehri Rimini’de solcular seslerini duyurmak ister.
Bir çan kulesine gramofon koyarlar gizlice. Ve gramofona da o plağı; Enternasyonal’i...
Şehrin küçük meydanında önce plağın çıtırtılı, hafif sesi duyulur.
Sadece kemanla, bir hafif müzik şarkısı gibi, -usulca- seslendirilen marş, ölümünü bekleyen bir hastanın çevresindeki sessiz-yumuşak hüzün gibi kaplar meydanı.
O sırada gürültülü, “hay-huy”lu bir kalabalık halinde kendi marşlarını söyleyerek meyhaneden çıkan İtalyan faşistleri duyar o naif sesi.
Onların kaba-saba gürültüsü ile hafiften, incecik duyulan Enternasyonal, iki görüşün “dokusal farkı”nı da koyar ortaya.
Ardından Mussolini yandaşları ellerine beline atar. Tabancalarını çıkarır ve gramofona ateş etmeye başlarlar.
İronik bir şekilde, vuramazlar uzun süre. Plak, o hafif esintisiyle çalmaya devam eder.
Sonra gramofon vurulur, yuvarlanır aşağı.
*
Beynelmilel filminin “Enternasyonal plağı”na, hatta “Uçurtmayı Vurmasınlar”a da “ilham” olduğunu düşündüğüm bu sahnenin bende yarattığı çağrışım, yani “müziği vurmak”, sadece bu iki yerli filmimizle sınırlı değil elbette.
Tam 53 yıl önce bugün doğmuştu Ahmet Kaya... Yaşasa, 53 yaşında olacaktı.
Magazin Gazeteceleri Derneği’nin töreninde “ödülünü alırken”, yeni albümüne Kürtçe bir türkü de koyacağını açıkladı.
Ardından da aynı sahnede, “Kafama sıkar giderim”i söyledi.
Gramafon kurşunlayan zihniyet, orada da çatal-kaşık fırlattı Ahmet Kaya’ya, üzerine yürüdü dövmek için...
“Olay”ın hemen ardından mikrofonlara, “Ben hep, yıllardır Türk ve Kürtlerin kardeşliğini, ülkenin bütünlüğünü savundum, savunuyorum” dedi ve ekledi:
“İşte devlet, alsınlar götürsünler... Gideyim mi ne yapayım yani...”
Ardından devlet yaptı elbet “görev”ini, o da gitti memleketinden...
Orada da, gurbette, sürgünde öldü.
*
Bir de “Olmasaydı Sonumuz Böyle”si vardı değil mi, Kaya’nın:
“Sakin göllerin kuğusuyduk
Salınarak suyun yanağında
Yarılan ekmeğin buğusuyduk
Göğsüm daralıyor yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle...”
Paylaş