DÜN geceniz, senede bir gününüz güzel geçmiştir inşallah.
Geldi işte, Yeni Yıl. Yılları Ayarlama Enstitüsü 1 yaptı sondan iki haneyi. Avunacaktım da, geçen yılı eskittik mi sanki... Sürmanşetimizdeki “Bu yıl da böyle geçti” makamından, neleri bırakabildik ki geride? Artık başparmak ucu delinmiş, ortopedisi yerle-bir olmuş eski bir terlik gibi köşeye bıraktık da, yenisi mi geldi. Yoksa -ayağımızla bire bir bütünleştiği için- aynı “terlik”le mi yine yeni yıl? Hani o rahat, yorgun alışkanlıklarımızla, uygun adım: Aynı yolları yine, şıpıdık şıpıdık...
Peki, saat 00.00’ı vururken, 10’dan geriye doğru saniyeleri bile sayarken.... Bırakın saniyeleri, tepe tepe kullandık mı 2010’un dakikalarını, saatlerini, günlerini, haftalarını, aylarını. Hatta mevsimleri? “Yazın güneye, değil de kuzeye gidelim” hayali, ilkbaharın molalarını mı kaçırttı. “Baharı görmeden yaz geldi geçti” mi, oldu marşımız. Marşları unutup, türküler mi söyledik de dağlarda... O nedenle mi “yeni yıl”.
Yeni yıl demeyelim o zaman. Yılbaşı diyelim, peki. Hani aybaşı gibi ya maaşı hatırlatsın, ya o malum sancıyı. O da uymaz, sanki... Misal, yeni yılın ikinci yarısından itibaren kapıcılara 30 lira zam yapılacakmış. Yaşasaydın da, ağız dolusu söyleseydin fikrini Kapıcılar Kralı Kemal Sunal. Yılbaşı gecesi, dansözden daha “meşajlı” olurdu. Değil mi?
Ne yeni yıl, ne yılbaşı... Bir başka yıl diyelim, belki de. Yaşamının yarım asrını devirenler için, “Ne tırtıklarsam kar”... Daha yaşlılar için geriye sayım, “Bir bahar daha görebilsem”. Gençler için, “Önce üniversite bitsin”. Çocuklar için, ya sobe, ya körebe... Yaş almayı, yaşlanmayı, “yaşınca yaşamayı” bir kenara bırakanlar içinse: Delilik... Yeni bir yılın (hatta “an’ın) gerçek tadını, bir tek deliler çıkarır zaten... Değil mi?
Yılın, yenisi/eskisi, yinelenmesi/yenilenmesi bir yana... Ama “milat” olsa keşke. Bir şeylere başlamanın, bir şeyleri geride bırakmanın miladı... Sigarayı, İsveç dietini, protein rejimini filan kast etmiyorum, elbette. Geçim/seçim yılınız, güzel günler getirsin.