ANKARA’da bir apartmanın bahçesindeki tek odalı bir evde, yani müştemilatta oturuyordu Orhan Veli.
Odanın duvarları çatlaktı, döşeme de berbat. Tuvaleti de yoktu, müştemilatın. On beş günde bir tek yapraklı bir edebiyat dergisi çıkarıyordu bir kaç arkadaşıyla... Adı da Yaprak zaten... Dergiye “Atatürk’le üç defa dansetmiş” Nahit Hanım da katkıda bulunuyordu, edebiyat öğretmenliğinden arttırdığı parayla. Bir akşam evde okuldan dönünce annesi, “Seni bugün bir eşkiya aradı” demiş Nahit Hanım’a, meğer “eşkıya” Adana’dan gelen Yaşar Kemal’miş. Yaşar Kemal pejmurde ve poturu da tozlu olduğu için Nahit Hanım’ın annesinde öyle bir izlenim bırakmış. Zordu hepsinin halleri, öyle ki Orhan Veli dergiyi çıkarmak için kış ortasında paltosunu satıp, ceketle dolaşmış. * * * Orhan Veli’yi, o günleri böyle yazmış Ece Ayhan ve M. Şeref Özsoy,... Yıl 1946.. Bu kez Ankara’da Sabahattin Eyuboğlu’nun evinde Orhan Veli. Herkes salonda oturururken bir genç kız odada sedire uzanmış ders çalışıyor. Dökülüyor dizeleri, hemen: “Uzanıp yatıvermiş, sere serpe; Entarisi sıyrılmış, hafiften (...) İçinde kötülüğü yok, biliyorum; Yok, benim de yok ama… Olmaz ki! Böyle de yatılmaz ki!” * * * Orhan Veli’nin 61. ölüm yıldönümü 14 Kasım. Sadece 36 yaşında veda etti hayata... Gazeteler küçücük, tek sütuna bir haberle duyurdu gidişini: “Genç şair Orhan Veli öldü. Ölümü şüpheli görüldü. “Şişli’de Hasat Sokağı’nda 36 sayıda oturan genç şairlerden Orhan Veli, evvelki gece Kumkapı’da Tiyatro Caddesi’nden geçerken, üzerine fenalık gelmiş ve baygın bir halde cankurtaranla Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırılmıştır. Sabaha kadar koma halinde yatan Orhan Veli sabah ölmüştür.” * * * Orhan Veli ölümünden 4 gün önce, yani 10 Kasım 1950’de, Ankara Ulus’ta Üç Nal Lokantası’nda buluşmuş arkadaşlarıyla. Ve lokantadan evine dönerken belediye çukuruna düşmüş. Yeni kazılan bir çukura... Başını vurmuş, dizi yaralanmış. Dört gün sonra da ölmüş. Belediye çukuruymuş yani onu ebedi çukura, 36 yaşında gömdüren... Taze kazılmış, ikisi de... * * * Bugün, 61 yıl sonra da hala yaşıyor şiiri. Dokuz sütuna aktarıyorum: “Biliyorum, kolay değil yaşamak; Ama işte /Bir ölünün hala yatağı sıcak /Birinin saati işliyor kolunda. Yaşamak kolay değil ya kardeşler, /Ölmek de değil Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.”