ENTERESAN bir yıldönümünü fark ettim, arşivlere bakarken...
Türkiye’nin ilk McDonalds’ı tam çeyrek asır önce 24 Ekim’de İstanbul Taksim’de açılmış. O gün doğanlar bugün 25 yaşında yani... Yaşları tamam da, kiloları kaçtır, ne durumdadır bilemiyorum. Ama Sağlık Bakanlığı’nın “obezite çanları”nın kimin için çaldığını kestirmek zor değil. Sonra markasıyla, “burger”i ile, pizzasıyla-dilimiyle, patatesi, hardalı ketçapıyla dağ gibi büyüdü fast-food sektörü... Yemek yeme kültürü, beslenme trendi değişti. “Ev yemeği” özellikle gençler için “out” olmuştu ki, bu kez de ev yemekleri lokantaları açılmaya başladı. Yıllar önce Murat Belge’nin sorusu, ironik biçimde özetliyor meseleyi aslında: “Oturduğum sokakta bir ev yemekleri lokantası açıldı. Peki evde ne yeniyor?”
Şehir hayatı, -yabancılaşmayla birlikte- değişen bir toplumsal mönüyü masaya koyuyor aslında. Ev yemekleri, yani evde pişen yemek bile, özel bir restoran dalı oluyor. Çünkü evde fast-food, konserve, yani “pratik ve hızlı” çözümler yaygınlaştı. Siz diyin çalışan çiftlerin, zaman sınırlamasının etkisi, ben diyeyim yemek pişirme kültürünün kendini yeniden üretememesi... Maharet istemeyen, tat keyfinden, yemek sanatından uzak yemekler... Mimaride nasıl “evler ve evde yaşama sanatı” yerini, sadece “barınma” ihtiyacını karşılayan dört duvar bloklara bıraktıysa, yemek de artık prefabrik.
Belki bir süredir fast food kalemleri arasına giren “kır pidesi” de, tesadüf değil. Hanı kır kalmadı, piknik bitti, pidesini verelim gibilerinden... Demli ve demleme çayın yerini “sallama” çaya bırakması gibi. Porselen çaydanlıkta, özenle demlenen çay, bir çok örnekte artık bardağa sallanan mini bir poşete bıraktı yerini. Ama sallama çayın muhabbeti de sallama oluyor, elbet.
Tamam. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırıyor. Yemek yapmaktan kurtularak, yeni özgür zamanlar yaratabilir insan. Ama bu boş zamanlarda ne yaptığı önemli. Hatta bir şey yapıp, yapmadığı... Eğer örneğin yemek yapmak yerine yaratılan zaman, bir şey eklemiyorsa insana. O zaman bir şeyler eksiliyor olabilir. Mesela yaşamdaki incelikler. Ki incelikler, bazen demli bir çayda, bazen şarabın yanına hazırlanmış özenli bir tatta da gizli değil mi. Yani “tabldot” olmayan ayrıntılarda...