Paylaş
Ölüme yakın durdu hep ve sordu:
“Hangisine alışmak daha zor, hayata mı ölüme mi? Hayata alıştık ve bu alışkanlık bizi kör etti”.
Reddetti alışkanlıkları; “Seni seviyorsam sana ne bundan” diyerek, aşka bile karşı çıktı, “delice”.
* * *
Tabulara, bir uçurumun kıyısından eğilip dibini araştırır gibi baktı.
Friedrich Wilhelm Nietzsche, bilincindeydi attığı adımların:
“Bir uçurumun içine baktığınızda, uçurum da sizin içinize bakar”...
Yaşamın yüreğine sızdırdığı şüpheler değil, kesinlikler hasta etti onu.
Zaten, “şüphe değil, kesinlikti insanı deli eden”...
* * *
Dalgın adımlarla, sıcak, kalabalık caddede yürüyen bir çok kentlinin kafasındaki alışılmış, ama yine de yıpratıcı o kesinlikler gibi:
“Denizsiz bir kentte doğdum, burada da öleceğim”.
Nietzsche, nasihat etti onlara:
“Her insan gerçeğin ne kadarına dayanabileceğini seçmeli.
Nedeni olan nasıla katlanır. Ve beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir.”
* * *
Yahut, “Apartmanlarda, ayağımın toprağa dokunmadığı balkonlarda geçti ömrüm, ancak ölünce değeceğim toprağa” dedi başka birisi...
O dosttu, yine acı söyledi:
“İnsan da ağaca benzer; ne denli yükseğe ve ışığa çıkmak isterse, o denli yaman kök salar yere; aşağılara, karanlığa, derinliğe-kötülüğe...”
“Görmüyorsunuz” dedi, “ışığın çevresinde toplanıyorsunuz ama daha iyi görmek için değil, daha iyi parıldamak için”...
Paylaş