Paylaş
Başlığımıza esas olan Zâtü Envât, Hz. Peygamber devrinde tapılan bir put-ağacın adıdır. Bir başka deyimle bir dilek ağacıdır Zâtü Envât... Daha sonra bu ad, bazı Müslüman bilginlerce örtülü şirkin sembolü olarak kullanılmıştır. Bu bilginlerden biri de, hurafe ve yozlaştırmaların kutsala fatura edilmesine savaş açmış ünlü bilgin Ebu Şâme'dir. Hatırası önünde saygıyla eğildiğim Ebu Şâme (Ölm. 1266), Kur'an dinine fatura edilerek ne sinsi putçulukların sahnelendiğini, taviz tanımaz satırlarla bize ulaştırmıştır. Saf ve berrak Kur'an dininin ortaya konmasında çağın kitaplarından biri olarak gördüğümüz ‘‘Kur'an'daki İslam’’ adlı çalışmamızın temel kaynakları arasında, Ebu Şâme'nin el-Bâis alâ İnkârıl-Bidei vel-Havâdis (Uydurma ve Hurafelerin Ortadan Kaldırılmasına Yönelten Kitap) adlı eseri de vardır.
Ebu Şâme, kendinden önceki kaynaklarını da göstererek şu ibret verici olayı anlatıyor: Huneyn Savaşı'na katılan bir grup sahabi demiştir ki: Hz. Peygamber'le birlikte Huneyn'e doğru yol alıyorduk. Kureyş putperestlerinin o yörede kutsal tanıdıkları büyük bir ağaç vardı. Putperestler her yıl belli bir süre bu ağacın altına gelir, silahlarını ağaca asar, orada kurbanlar keserlerdi. Bu süre içinde tüm dilekleri için bu ağaca bezler-giysiler astıklarından, ağacın adı Zâtü Envât konmuştu. Ağacın yakınından geçerken biz Hz. Peygamber'e şu ricada bulunduk: ‘‘Ey Tanrı Elçisi, sen de bizim için bir Zâtü Envât belirlesen olmaz mı?’’ Peygamber bize şu cevabı verdi: ‘‘Allah Allah! Siz ne cahil bir toplumsunuz. Siz, önceki ümmetlerin geleneklerini mi ihya edeceksiniz? Sizin şu sözünüz, Beni İsrail'in Hz. Musa'dan put isteyen ve Kur'an'da da geçen şu sözüne benziyor: Ey Musa! Şu belde halkının taptıkları ilahlar türünden bize de bir ilah bul.’’ (Kur'an, A'raf, 138)
* * *
Ebu Şâme, Zâtü Envât ağacınınki türünden işlevi olan tüm bina, ağaç vs.'nin ortadan kaldırılmasını Allah'a imanın bir gereği sayıyor. Daha ilginci, Ebu Şâme, bu tür işlevlere araç yapılan tüm cami, mescit ve benzeri mekânların da şirk aracı olduğunu ve yıkılmaları gerektiğini söylüyor. Bu tür mescit ve mabetler, diyor Ebu Şâme, Tevbe Suresi 108. ayette sözü edilen bölücülük, halka zarar ve riyakârlık odağı mescitler cümlesindendir. Bu tür yerlerde yapılan zikirlerin, kılınan namazların, tutulan oruçların ibadet görünümünde birer şirk sergilenişi olduğunu da ekliyor Ebu Şâme. (Bk. Ebu Şâme, 101-105, Kur'an'daki İslam, 596-599)
Evet sevgili okuyucularım. Ebu Şâme'nin kaydedip değerlendirdiği olay, bir mütevâtır olaydır, bir grup sahabi tarafından haber verilmiştir. Olay, peygamberliğin bitimine yakın bir sırada ve bizzat Peygamberimizin huzurunda meydana geliyor. Olayın kahramanları, Hak Elçisi'nin huzurunda yıllarca tevhit eğitimi görmüş bir çekirdek nesildir. Böyle olunca da olay, çok düşündürücü, hatta ürpertici, titreticidir. Göstermektedir ki, şirkin açık ve elle tutulur olanından kurtulmak, şirkten kurtulmak değildir. İnsanı ta derinden vuran, en zehirli putları insanın ruhuna ve kaderine musallat eden bela; kamufle edilmiş, kutsal cilasıyla sıvazlanmış, maskeli şirktir. Ve bu ‘‘maneviyat-hürmet’’ patentli şirkin, vahiyle beslenen nebiler dışında, yol bulamayacağı tek babayiğit yoktur.
* * *
Bu neden böyledir? İnsanoğlunun şuuraltı asla temizlenmiyor. Şuuraltı kirliliğine değişik açılardan bakabilirsiniz. Görmezlikten gelemeyeceğiniz gerçek, çağımızın devlerinden biri olan psikolog Jung'un şu tespitidir: İnsanlığın şuuraltı, bir kolektif bataklık gibi sürekli koku çıkarır. Kolektif geçmişin en iyi temizlenmiş yaraları bile birer irin ve pas kalıntısı halinde şuuraltı deposunda saklanır ve yüzlerce maske kullanarak hayatımızda arzı endam eder.
Bunun içindir ki Kur'an, gelenekleri ve eskiyi putlaştırmayı, insanlığın yolunu vuran namert zulümlerin başında görür ve elliyi aşkın ayetinde insanlığın dikkatini bu zulme çeker. Çünkü eskiyi ve gelenekleri ilahlaştırma, kolektif şuuraltını şehvet ve tatmin aracı yapmanın ta kendisidir. Putçuluğun omurga noktasında, gelenekleri ilahlaştırmak vardır. Kolektif şuuraltının irini budur. Bu irinden bünyesini temizlemeyen bir benliğin putçuluk sıtmasından, Zâtü Envât marazından kurtulması hayal bile edilemez.
Bu konuda sahip bulunduğumuz biricik kurtuluş gemisi, vahyin mesajlarını toplayan Kur'an'dır. Bizim, bilmem kaçıncı kalıntısını taşıdığımız şirk illetinin şuuraltımıza yığdığı görünmez, fakat yönlendirici irini ancak Tanrı kitabının zamana yenik düşmeyen şuaları eritip temizleyebilir. Ama unutmamalıyız ki bu, Tanrı kitabını güdüme almayı bırakıp ona teslim olduğumuzda doğacak bir mutluluktur.
Paylaş