Yaşar Nuri Öztürk: Yargıtay Başkanı'nın ‘çıplak uyarı’sı

Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un adli yılın açılışı dolayısıyla yaptığı konuşma ortalığı birbirine kattı. Deprem üstüne deprem gibi bir şeydi bu konuşma.

Sadece aydınları değil, tüm yurttaşları ‘‘konuşturan bir konuşma’’ oldu bu. Biz de konuşalım ve düşüncelerimizi söyleyelim.

Konuşmanın sonlarında Başkan, ‘‘Bir çıplak uyarı daha yapayım’’ diye bir cümle kullandı. Demek ki kendisi, çıplak uyarı yapmak niyetiyle konuşmaktaydı.

Hemen söylemek benim hakkımdır. Bu ‘‘çıplak uyarı’’ deyimini sadece Türk ilahiyat literatürüne değil, Türk diline sokan benim. Yıllardır, yaptığım işi ‘‘çıplak uyarı’’ olarak adlandırmaktayım. Bazı dergiler, bendenize ayırdıkları özel sayılarının kapağına ‘‘Çıplak Uyarıcı’’ diye yazmıştır. Benim en önemli kitaplarımdan birinin adı da ‘‘Çıplak Uyarı.’’

Anlaşılan o ki Sayın Başkan, bizim konuşup yazdıklarımızdan epeyce haberdar... Nitekim deprem yaratan konuşmasında öne çıkardığı düşünce ve tekliflerin önemli bir kısmına ben de aynen katılıyorum.

* * *

Ama iş bununla bitmiyor.

Bence, Başkan'ın konuşmasının okunan satırlarından çok o satırlar arasındaki ‘‘ilk bakışta okunamayanlar’’ önemlidir. İşte bu ‘‘okunamayanlar’’ın ben şu kritik dönemde ülkenin ve insanımızın hayrına olduğu kanısında değilim. Başkan, ülkenin hayrına aktivitelere bir güç verirken, yıkımına faaliyetlere bin güç vermiştir.

Bilerek mi, bilmeyerek mi? Onun cevabı bende değil! Cevabı belki zaman, belki de Sayın Başkan verecek.

Ben düşündüklerimi söyleyeyim:

Sayın Başkan, on beş yıl içinde teröre otuz bini aşkın can vermiş, içten ve dıştan sürekli bir biçimde altı oyulan bir ülkede bu sıkıntılara tek cümle ile dokunmadan, bir eli yağda bir eli balda bir coğrafyada yaşıyormuşuz gibi konuştu. Türkiye'yi, Türk devletini sıkıntıya sokan olumsuzluklardan ve bunların ‘‘mürevviçlerinden’’ tek kelimeyle şikáyetçi olmadı, hatta söz etmedi.

Ve bence, böyle yapmakla eleştirilerinin altındaki ‘‘inandırıcılık’’ sandalyesini kendi eliyle parçaladı.

Sayın Başkan, objektivite imajını gölgelemiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ‘‘gıcık’’ olan zihniyetlerin pervasız bir sözcüsü görüntüsü vermiştir.

* * *

Şunu asla inkár edemeyiz: Türkiye'nin durumu, Nasreddin Hoca'nın hırsız hikáyesindeki manzarayı andırıyor: Ev soyulmuş, ev sahibi şikáyetçi. Ve ev sahibi, malını kaybetme acısı içinde sağa-sola koşarken bazı hatalar yapıyor.

Sayın Başkan bu hatalar yüzünden her türlü ithama maruz bıraktığı ev sahibini yerden yere çalarken, insaf edip de hırsızlara tek kelimeyle sitem bile etmiyor. Tüm kabahat ev sahibinin...

Bu tavır, bir anlamda hakkın temsili demek olan hukukçulukla nasıl bağdaşıyor ben anlayabilmiş değilim. (Devam edecek.)

Y.N. Öztürk'ün notu: Depreme maruz kalan komşumuz Yunanistan'a sabır ve başsağlığı diliyor, depremde ölenlere Allah'tan rahmet niyaz ediyorum.



Yazarın Tüm Yazıları