Paylaş
İlkbahar duygularından yahut yeşeren doğadan söz edecek değilim. 1999'un 21 Mart günü Viyana'da, 4 Nisan günü Zürih yakınlarındaki Winterthur'da verdiğim konferanslarla ilgili bazı değerlendirmeler yapacağım.
Birincisi, Avusturya Türk Dernekleri Birliği (ATB) tarafından tertiplendi. Viyana'nın ünlü Eschenbach (Eşinbah) Sarayı'nda verildi, üç buçuk saat sürdü. İkincisi, İsviçre Türk Kadınları Derneği ile İsviçre Türk Hekimleri Derneği'nin ortak organizasyonuyla verildi ve yalnız konuşma kısmı dört buçuk saat sürdü. Tamamı beş buçuk saat.
Birinciyi yaklaşık yedi yüz kişi, ikinciyi yaklaşık bin kişi izledi. İkisinde de bazı gönül dostları ayakta kaldı.
İkisi de gönül kadar sıcak, hikmet kadar anlamlı, ışık kadar kuşatıcı ve erdirici sahnelerle doluydu.
Konu, yaşadığımız günlerin, sezebilen kalplere, duyabilen kulaklara ve görebilen gözlere çok anlamlı mesajlar veren o ünlü başlığı idi. ‘‘21. Yüzyıla Girerken Türkiye'nin İmkánları ve Problemleri.’’
Önce Viyana'ya bakalım.
Avusturya'ya -ve tabii ki Viyana'ya- ilk gidişimdi bu. Viyana'yı da, oradaki halkı da tanımıyordum. Cumhuriyet düşmanı dinci ve dinsiz çapulcuların orayı çok sıkıntılı bir duruma soktukları söyleniyordu. ‘‘Kuran'daki İslam’’ mesajının algılanmasında hayli problemli bir tablo arz edebileceğinden dem vuruluyordu. ‘‘Keyif’’ kaçırıcı bir hava doğabilir deniyordu.
Aman ne güzel! ‘‘Keyif’’imin kaçırılması bana hep hız ve heyecan vermiştir. ‘‘Keyif’’ denen bu kelimeyi hep hayvansal buldum ve hiç sevmedim. O ne kadar yoksa ben o kadar varım. Ne demek keyif! Biz etçi ve otçu takımından mıyız? Orada Kuran gerçeğini, ülkemin yarınlarıyla ilgili yaşamsal bazı mesajları dinlemek için günlerdir bekleyen insanlar vardı. Bizim insanlarımız. Bazı mahlukat ulusa da kervan yürüyecekti. O ‘‘bazı mahlukat’’ ulumuştu da. ‘‘Bu adam, ecdadımızdan yadigar kalan din anlayışını sarsıyor, halkın kafasını karıştırıyor, gençleri bizim karşımıza dikiyor. Böyle olmayan birini çağıralım’’ türünden örtülü şirkin şirket dincisi zırvalarıyla havayı bulutlamaya çalışmışlar, ama Kuran ve ülke sevgisi baskın çıkmış. Kısacası, gidilecekti ve gittim.
Ruhani bir dikkat içinde, sadece açık gözlerle değil, apaçık gönüllerle dinledi o aziz insanlar. Gözler yaş döktü, kollar sarıldı, dudaklar öptü. Ve yürekler dualarla ses verdi.
Yani kervan yürüdü de yürüdü. Viyana Bozgunu'na uğrayan şeytan ve yandaşları oldu.
ATB'nin bilinçli ve yürekli öncülerine gönül dolusu selamlar, sevgiler...
Ve Zürih...
Altıncı konferansımdı bu. İsviçre'de, Winterthur Stadt Casino salonunu dolduran insanlar, bir büyük aşkla, büyük Türkiye'nin güzel yarınlarını yaratacak iman ve düşüncenin parıltılarını izlediler. Kadınlar Derneği Başkanı Hidayet Aladağ Hanım'ın açış konuşması bu parıltıların Yaşar Nuri düşüncesindeki belirişlerini bir felsefe uzmanı ustalığıyla ortaya koydu.
Viyana ve Winterthur konferanslarını bir kez daha anlamlı kılan bir başka nokta şuydu: ‘‘Yeniden Yapılanmak’’ kitabımın yeni çıkmış bulunan İngilizce çevirisi (Reconstruction of Religious Life in İslam) Avrupa'ya Viyana'dan adım attı. İkinci adım, Winterthur'da atıldı. Konferanslar münasebetiyle, kitap oralara ulaştırılmıştı.
Viyana'da ATB'nin Halkla İlişkiler ve Basın İşleri Müdürü Birol Kılıç'ın enerjisi ve dirayetiyle, Zürih'te ise işadamı Süreyya Erışık dostumuzun gayretiyle bu İngilizce basımın çok önemli yerlere ve kişilere ulaşacağından eminim. O kitabın, Türkiye dışındaki dünyada okunmasını Türkiye'nin geleceği açısından çok önemli bulduğumu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
VE EROL DİLMEN
Ülkemizin ve insanımızın geleceği için yıllardır basiretli ve azimli bir uğraş veren aydınlık yüzlü Erol Dilmen, ta Stuttgart'tan kalkıp gelmişti. Hem Viyana'ya hem Winterthur'a... Birinci 7 saatlik, ikincisi üç saatlik yol. İkinci konferansa, Türk kadınının zarif bir temsilcisi olan eşi Leyla Hanımefendi de gelmişti. Beraberlerinde birkaç kişiyle.
‘‘Kuran'daki İslam’’ iman ve düşüncesinin yürekli ve fedakár erlerinden olan Erol Dilmen, beni tüm Avrupa'da temsil yetkisi olan bir gönül dostumdur. Onu Viyana ve Zürih konferanslarında görmek benim için tanımlanamaz bir mutluluk oldu.
Türkiye'nin güzel yarınları, Erol Dilmen güzelliğinde benliklerin çoğalmasıyla vücut bulacaktır.
Paylaş