Yaşar Nuri Öztürk: Totem ve tabuları kıralım!

Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Freud'un ünlü eseri Totem ve Tabu'yu (Totem und Tabu) anlatacak değilim. Freud'un eserinden de söz edeceğim, ama anlatacağım o değil...

Totemizm ile ilgili görüşümüz ne olursa olsun, insanlık, totemi de, totemizmi de artık çok gerilerde bırakmıştır. Fakat, acaba tabuyu, tabuları söküp atabilmiş midir iç dünyasından, hayatından?

İslam Peygamberi'nin ölümsüz tespitiyle, açık şirk (totemizm ve benzerleri) bitmiştir, artık geri gelmez, ama gizli şirk hep sürüp gidecektir. Ve insanlık adına en çok korkulan şey de, gizli şirktir. Çünkü, belirli kılığı yoktur gizli şirkin... Görülmez, yakalanamaz düşmandır gizli şirk.

Başka bir deyimle, totemleri öldürdük, fakat tabu sürüyor, tabular yaşıyor. Tabu, içimizde saltanat kurar, hücrelerimize işler ve hükmünü sessizce yürütür.

Şu, bir gerçek halinde karşımızdadır: Totemleri, görünür putları kıran, parçalayan insanlık tabuları hep artırmış, yoğunlaştırmış ve hayatına egemen kılmıştır. İnsanlık, dışındaki puthaneleri yerle bir etmenin bahtiyarlığını kutlarken onları iç dünyasında daha ihtişamlı bir biçimde kurmanın azabına yakalanmış bulunuyor.

Wundt'a göre ‘‘tabu, insanlığın en eski yazılmamış kanunudur.’’ Ve tabu, günümüz normlarından çok daha etkilidir; insanı coşkuyla kendine bağlar. Hatta belki de, günümüz insanı bir aşk alakasıyla bağlı olmadığı, olamadığı kanunlar ve sistemlerin, ruhunda bıraktığı boşluklar yüzündendir ki, uzayı fethetmesine rağmen, hálá tabuların zebûnudur.

Tabu, Freud'un tanımıyla ‘‘bir otorite tarafından dışardan yükletilen ve insanın en zorlu isteklerine karşı çevrilmiş olan ilkel bir yasaktır.’’ Tabuda negatif-pozitif, Wundt'un deyimiyle kirli ve kutsal halinde bir polarite, daima vardır. Yani tabu, ya bir emir olarak bizi baskı altında tutar, ya da yasak koyarak. Buna, tabunun bir şeyden alıkoyma veya bir şeye itme rolü denebilir. Sonuçta o, Freud'un deyimiyle bir ‘‘kutsal korku’’ halinde belirir.

Freud, kendine özgü imansızlık ve tahrip dehasının bir uzantısı olarak, insanoğlunun düzen duygusu adına tutunduğu hemen bütün değerleri (vicdan dahil), tabunun görünümleri olarak sunuyor. Ona göre, ahlaki emirler (Kant'ın, teolojiyi üzerlerine oturttuğu kategorik emperatifler), tabu temeline dayalı belirişlerdir.

Tabunun iki şaşmaz niteliği vardır: Gerekçesizlik, kırılmazlık (istisna tanımazlık). Tabunun dikte ettiği yasak ve emir için gerekçe aranmaz. Neden, diye soramazsınız. Sorarsanız, bizzat siz negatif bir tabunun konusu olursunuz. Çünkü, tabuyu çiğneyenin kendisi de tabu olur. Tabu, istisnai haller, zorunluluk gibi kuralı yumuşatan, delen veya kıran haller kabul etmez. Öyleyse öyledir. Ölseniz de öyledir, kalsanız da. Tabu, bir akıl taşının zedelenmemesi uğruna Himalayalar'ı bombardıman edebilir. Bir pire için bin yorganı yakar. Bu yüzdendir ki, gerekçe ve mantık tabunun dünyasına yaklaşamaz. Freud, buradan hareketle, tabuyu izahta ‘‘baskı nevrozu’’nu (compulsion nevrozu) esas almıştır.

Kuran, insan hayatında emir ve yasakların, bir başka deyimle yükümlülüğün tabu ve baskıya dönüşmesini önleyen tedbirleri bizzat kendisi getirmekle, insanlık tarihinin en büyük mucizelerinden birini gerçekleştirmiştir. Çünkü, insan hayatını güzelleştirmek ve daha mutlu kılmak için, Yaratıcı Kudret tarafından uzatılan rahmet eli olan vahiy (din) kurumunun, insan hayatını cehenneme çeviren yozlaştırmaların aleti yapılması, yükümlülüğün tabuya dönüştürülmesiyle vücut bulmaktadır. Tabulaştırma, emir ve yasağı gaye haline getirmedir. Oysaki onlar vasıtadır, gaye, hayatın devamıdır.

Üzerinde olduğumuz, Kuran gerçeğine birkaç cümle ile yaklaşalım: Emir ve yasakların tabulaştırılması, bizzat normu koyan ayet veya ayetler tarafından önlenmiştir. Yasaklar veya emirler sıralanır, aynı ayetin sonunda ıztırar (zarûret) prensibi getirilerek istisnai hallere, zorunlu durumlara çıkışlar gösterilip tabulaştırma önlenir. (Örnek olarak bk. Maide, 3).

Tabulaştırmayı önleme açısından günümüz İslam dünyasına baktığımızda, manzara ürperticidir. Tabulaştırılan şahıslar, kurumlar, ekoller, devirler, kavramlar vardır. Bunların hepsinde negatif ve pozitif tabulara rastlamak mümkündür. İnancımız odur ki, İslam dünyasının ve elbette ki, ona bağlı olarak çağdaş insanlığın, eşsiz Kuran hazinesinden gereğince yararlanamayışının arkasında, en büyük illetlerden biri olarak, bu tabulaştırma yatıyor.

Tabulaştırmayı ve tabuları kıracak aydınlık gelişmenin ilk işareti, Kuran düşüncesindeki içtihadın tekrar çalıştırılması olacaktır.

‘‘Yeryüzünde yüksek ve kuvvetli bir irade kadar sevindirici hiçbir şey yetişmez. Yerkürenin en güzel ürünü budur.’’ Nietzsche

Yazarın Tüm Yazıları