Paylaş
Türk basınının zirvedeki dergilerinden biri olan Tempo, 10 Şubat tarihli 582. sayısında, son bin yılın ‘‘100 Türk Büyüğü’’ ile ilgili bir anketin sonucunu açıkladı. Bu 100 Türk Büyüğü içinde, şu satırların yazarı da var.
Malazgirt'in muhteşem kumandanı Alparslan'dan cumhuriyetimizin muhteşem kurucusu Atatürk'e kadar uzanan bin yıllık tarihe destanımsı değerler armağan etmiş 100 büyük dev arasında yer almak, bir fani için ne büyük mutluluk! Yunus'ların, Mevlana'ların, Hacı Bektaş'ların, Mehmet Akif'lerin, Aşık Veysel'lerin süslediği bir listede bulunmak ne güzel şey!
Türk kamu vicdanında beni böyle bir yerde gören gönüllere şükranlarımı arz ediyorum. Selam ve saygılar aziz milletime, teşekkürler Tempo'ya!..
GEREKÇELERİ DÜŞÜNÜYORUM
Öyle bir listeye girmenin, tarihin asla inkár edemeyeceği çok farklı değerler üretmekle mümkün olabileceği, herkesin malumudur.
İlahiyatçı Yaşar Nuri, bu türden hangi değere vücut vermiş ki, kamu vicdanı onu bu listeye koymuştur? Tempo, şunları yazıyor: ‘‘Yaşar Nuri, İslam'ın kötülendiği bir dönemde, onun özünde var olan ama bilinmeyen, unutulmuş yanları ortaya çıkarıp insanların ufkunu açtı. Klasik şablona karşı çıkarak cesaretle öncü rolü üstlendi...’’
Tempo'nun bu satırları, yaptığımız hizmeti, büyük kitlelere tanıtmak açısından son derece yerinde ve güzeldir. Bu satırlara göre, Yaşar Nuri, üstü örtülen veya samimi olmayan temsilciler tarafından gerçek yüzü karartılan bir dinin esasında bulunan ama bir türlü fark edilemeyen güzellikleri ortaya çıkarmak ve kitleler tarafından ilgi ve sevgi konusu haline getirmek gibi bir iş yapmıştır. Birincisi bu.
İkincisi ve daha önemlisi; bu düşünce adamı, bu işi, bir başına, akıl almaz bir yüreklilik ve dayanıklılıkla gerçekleştirmiştir.
Üçüncüsü ve hepsinden önemlisi, bu düşünce adamı bu işi yaparken, idare-i kelam, ikiyüzlülük, alışılmış kabullerin keyfini okşama gibi omurgasızlıklara tenezzül etmemiş, gereken eleştiriyi hiç esirgemeden yaparak, derin ve sarsıcı şoklarla milyonları uyarmış-uyandırmıştır. Bir çıplak uyarıcı zihniyet ve nasibiyle uyarmıştır kitleleri. Uyarmış ve bir ölçüde ayağa kaldırmıştır.
Bu ayağa kaldırma, tarihteki benzerlerinden, altı çizilesi bazı farklarla ayrılmaktadır. Bunların başında uyandırmanın, üniversite-kütüphane odalarında teorik ve yalnız ‘‘erbabına has’’(!) bir entelektüel nutuk şeklinde bırakılmaması, büyük toplum meydanında, herkesin anlayacağı bir disiplin ve üslup içinde ortaya konması gelmektedir. Uyandırma, tam bir ‘‘halk hareketi’’ halinde gerçekleştirilmiştir.
Tarih ve insan bilmelidir ki bu bahtiyarlık, uyarıcı fikrin taşıyıcısına, Allah'ın bir lütfudur. Allah bu lütfunu, Uyarıcı'ya Kuran aracılığı ile ulaştırmıştır. Gerçekten de Uyarıcı'nın Kur'an'dan başka ne bir dostu, ne bir yári, ne bir yáranı, ne de bir imkánı olmuştur. Ama o Kuran imkánı, bütün kahırları lütfa, bütün köstekleri desteğe, bütün zulümleri rahmete çevirmiştir.
Ve Uyarıcı, her nefeste şunu söylemeyi bir tespihe dönüştürmüştür. Dilimde Kuran'ın hücceti var, beni susturamazsınız; elimde Kuran'ın kuvveti var, beni bastıramazsınız!
Aziz gönüldaşlarım! Onur listelerinde yer almanın tek kelimelik gerekçesi şudur: ‘‘Uyardı!’’ Evet, ben uyardım. Büyük kitleleri, asırlardır üstü örtülen gerçekleri görmeleri için uyardım. Bu gerçekleri görmemeye devam ederlerse, büyük felaketlere maruz kalacakları yolunda uyardım.
Ey ihtiyar tarih! Müsaade et, ‘‘Bin Yılın 100 Büyük Türkü’’nden birinin ‘‘büyüklük’’ gerekçesi de ‘‘bin yılın en büyük uyarı devrimi’’ne vücut vermek olsun! Bunun ne demek olduğunu bir gün sen ve çocukların çok daha iyi anlayacaksınız.
Paylaş