Ramazan raporu

Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Evet, rapor! Gönüldaşlarıma, okuyucu ve izleyicilerime, çok önemli faaliyetlerle dolu geçen Ramazan ayı ile ilgili bir rapor vermek istiyorum.

Aslında ben, yıllardan beri, düşüncelerimi izleyen kitlelere hep rapor vererek yürüdüm. Bu, bendeki sarsılmaz ‘‘Kuvayı Milliye ruhu’’nun bir gereğidir. Bu ruhun, hem belirgin niteliği, hem de tüm erdirici atılımların kaynağı, bence şudur: Her şey halk için ve her şey halkla birlikte. İşte budur Kurtuluş Savaşı'nı kazanan ruh, işte budur o ölmez ve aşılmaz cumhuriyeti kuran irade. Bu ruh, Fransız Devrimi'nden Bolşevik İhtilali'ne kadar bir yığın inkılapla Türk Devrimi'nin farkını gösterdiği gibi, örneğin İttihatçılar'la Atatürk'ün ve Kuvayı Milliyeciler'in farkını da gösterir.

Kuvayı Milliye hep yerin üstünde ve hep halkla yürüdü. Riyası, maskesi, ıvırıp kıvırması yoktu. Erlerin destanıydı o. Gerçek erlerin. Allah'ın ve Resul'ün güç verdiği erlerin. Neyi yıktıysa halkla beraber yıktı Kuvayı Milliye, neyi yaptıysa halkla beraber yaptı. Bunun içindir ki, yüzyılımızın onurlu bir biçimde ayakta duran ve dahası, yeni ümitlere ufuk açmaya devam eden tek ‘‘büyük devrim’’i, Kuvayı Milliye erlerinin yarattığı devrimdir. Ötekiler; kişileri, kurumları, hatta kavramlarıyla ‘‘zir u zeber’’ oldu.

Her şey halk için ve her şey halkla birlikte! Takıyye yok, ikiyüzlülük yok, aldatma, oyalama, yalan dolan yok. Vurgun ve soygun hiç yok! Nimet de hepimizin, zahmet de... İşte budur Kuvayı Milliye ruhu. Bizim insanımız çileden, zordan kaçmaz. Onu ürküten, korkutan, yan çizdiren, namertliktir, ikiyüzlülüktür. Ve bugün biz, Kuvayı Milliye ruhuna sahip bir siyasetten yoksun olduğumuz için halk tedirgindir, dağınıktır, hatta darmadağınıktır. Çünkü erdirici devlet adamlarının güven verici asaleti yerine pazar yeri politikalarının ‘‘tiksindirici tilkilikler’’inden ‘‘illallah’’ demekteyiz.

Bu tilkilikler ve bizi götürmekte oldukları dikenlikler üzerinde sonra duracağım. Gelelim Ramazan raporuma:

İki büyük televizyon kanalında, kısa ama özlü iftar konuşmalarıyla her akşam sizlerle oldum. Misafir olduğum diğer televizyonları da sayarsak, Ramazan ayında 70 civarında konuşmayla size hitap ettiğim anlaşılıyor. Mutluyum!

Hürriyet, her gün üç yazımı yayınladı. Ramazan Sohbeti, Sorun Söyleyelim, Temel Buyruklar. Teşekkürler Hürriyet'e... Bu yazılardan duyduğunuz memnuniyeti ifade eden faks ve mektuplarınıza da teşekkürler.

Hayatımın en büyük mutluluklarından birini yine bu Ramazan'da yaşadım: ‘‘Sesli Mealim’’ vitrinlere ulaştı. Daha açık söyleyeyim: Bugün Türk dilinin en çok okunan Kuran Meali olduğu ittifakla kabul edilen ‘‘Yaşar Nuri Öztürk'ün parantezsiz meali’’ yine Yaşar Nuri tarafından kaset ve CD'lere okundu. Kasetler çıktı, CD'ler çıkacak. Bu vesileyle Raks firmasına, özellikle yoğun emekleri geçen Bumin Altuğ Bey'e ve eşi Deyzi Hanımefendi'ye teşekkürü de bir mutluluk sayıyorum.

Şükürler sana Tanrım! Bu garip dervişe, eliyle yaptığı meali diliyle okumayı ve tarihe sesli olarak bırakmayı da nasip ettin.

Ülkemizin içinde bulunduğu durum ve 21. yüzyıla uzanan geleceğimiz açısından çok hayati gördüğüm mesajları taşıyan ‘‘21. Yüzyıla Girerken Türkiye'nin İmkânları ve Problemleri’’ adlı konferansımı da ilk bu Ramazan'da verdim; 27 Aralık'ta Trabzon'da, 12 Ocak'ta Adana'da.

Biraz önce değindiğim Kuvayı Milliye ruhuna gerçekten bağlı olduklarını, verdikleri büyük hizmetlerden uzun zamandır izlediğim Adana Güçbirliği Vakfı mensupları, andığım konferansımı, Seyhan Otel'in görkemli salonunda yaklaşık bin kişinin dinlemesini sağladılar. Tam dört buçuk saat. Ülkemizin her alandaki potansiyelini bu konferanslarla halkın önüne çıkaran Güçbirliği Vakfı, birçok ilke imza atmasıyla da dikkat çekiyor. Bunların en anlamlısı, Batı ülkelerinde bile çok az rastladığımız o muhteşem ‘‘Eğitim Köyü’’dür. Vakfın bu eşsiz eserini ayrıca yazacağım. Şimdilik vakfın atılgan ve fedakâr üyeleriyle, Türkiye'nin ümit ve ufuk şahsiyetlerinden biri olarak gördüğüm başkanları Şekip Karakaya'yı tüm yüreğimle kutlamakla yetiniyorum. Türkiye'nin Şekip Karakaya ve arkadaşlarından öğreneceği çok şey olduğu kanısındayım.

Ramazan programı, bayram günlerinde Almanya'nın Stuttgart ve Heilbron kentlerinde verdiğim iki konferansla noktalandı. İlki yaklaşık bin kişiye, ikincisi yaklaşık beş yüz kişiye verilen bu coşkulu konferanslar vesilesiyle, Stuttgart Başkonsolosumuz Duray Polat'a ve değerli dostum Erol Dilmen'e, ülkemiz ve insanımız adına şükranlarımı iletiyorum. Türkiye, onlar gibilerin yüreklerinden aldığı hızla yükselecektir.



Yazarın Tüm Yazıları