Paylaş
İsyan, sürekli yürüyerek var olan benliğin, geleneksel düzenle yetinen zihniyete karşı çıkışıdır.
Kuran, varlık ve oluş sırrından haberdar olanların anlayacağı bir biçimde de olsa isyanın, tüm yaratıcı atılımların itici gücü olduğunu söylemiştir. Biz bu gerçeği, Türk dilinde ilk kez, Kuran'ın Temel Kavramları adlı kitabımızın İsyan maddesinde açıkladık. Kuran'ın temel kavramlarından biri olan ve bugünkü kullanımıyla dürüstlük, isabetli ve samimi yöneliş anlamlarına gelen ‘‘haniflik’’ de esası bakımından ‘‘mevcuda karşı çıkış’’ ifade etmektedir. İbranice'de bu kelime, mevcut kabullere karşı çıkan, sapık, zındık gibi anlamlara geliyor. Kuran ise bunu, geleneksel atalar dinine karşı vahyin prensiplerini öne çıkaran benliğin tavrını ifade için kullanıyor. Bunun içindir ki, atalar dinine karşı çıkan Hz. İbrahim'in temel sıfatı ‘‘hanif’’tir. Kur'an, mensubu olmak isteyenleri ‘‘dinde hanif’’ olmaya çağırmaktadır. Bu demektir ki, Kuran'a göre, insanının hayat enerjisi, yaşayan kabulleri her an aşma sevdasından beslenmektedir. Bu, Kuran'ın açık ifadesiyle ‘‘her an yeni bir iş ve oluşta bulunmak’’tır. (Rahman, 29).
Kuran'ın, eskiyi tabulaştırmayı putperestliğin belirtilerinden biri sayan yaklaşımı da ‘‘mevcuda isyan’’ ifade etmektedir. İkbal felsefesinin omurga kavramı olan ego (özgür ben) anlayışı da mevcut kabullere isyanla doludur. ‘‘İsyan olmayınca benlik ele geçmez’’ (Cávidnáme, 1692) diyen İkbal, isyanını Enel Hak sözüyle taçlandıran Hallác'a bir kez daha tercüman olmaktadır.
İkbal'e göre, isyan edebilme gücünden yoksun birey ve kitlelerin hür benlik sahibi olabilmeleri mümkün değildir. O halde, isyan edebilme gücüyle insan onuru arasında doğru orantı vardır. İsyan edebilme gücü bulunmadığı için köleleştirilen bir toplumda doğmuş ‘‘hür benlik’’in Allah'tan şikáyete hakkı olduğunu kabul eden İkbal, isyan ahlakını insan tekámülünün motor gücü saymaktadır. Diyor ki bir yakarışında: ‘‘Beni, insanları, köleliğe, boyun eğmeye razı olan bir ülkede yarattığın için şikáyetçiyim.’’ (Darb-ı Kelim, 12).
İkbal, ezilen Müslüman kitlelerin (müstaz'af-mazlumların) kurtuluşunu da şuurlu ve Kuransal bir isyana bağlı görür. Bu isyan, sadece Batı'nın emperyalist-sömürgeci hegemonyasına karşı değil, belki de ondan daha önce, geleneği pranga gibi kullanarak beyinleri uyuşturan, düşünceye nefes aldırmayan yobaz-softa-molla zihniyete karşı olacaktır. İkbal'in en büyük isyanı, ‘‘pirizm ve mollaizm’’ diye andığı bu despot ve çürütücü zihniyete karşı olmuştur.
İkbal'e göre, bugünün Müslümanı, dört büyük musibetin baskısı altında ezilmektedir. Bunlar: 1. Mal ve serveti ilahlaştıran soyguncu-vurguncu-tefeci tip, 2. Yönetimi zulüm ve soygun aracı yapan politikacı tip, 3. Dinin tasavvufi yapısını dejenere eden softa tip, 4. Dinin fıkıh yapısını dejenere eden molla tip. Bu son ikisi, diğerlerinin boy atmasına imkán hazırladığı için tehlikesi en büyük olanlardır. Çünkü bunlar, özgür benliğin soluyuşunu engelleyerek toplumu uyuşturmaktadırlar. Uyuşan toplum uyur. Oysa ki Kuran'ın dünyası, sürekli yürüyenlerin mutlu olduğu bir dünyadır. İkbal, ‘‘benlik katili’’ saydığı uyuşturucu tiplere çok ağır biçimde beddua etmektedir. Diyor ki yakarışında: ‘‘Menfaat ve kayıp kaygusundan kurtulamayan bu insanları helák et!’’ (Armağan, 2).
İkbal, kurtarıcı bir isyanın, Haydar-i Kerrár diye anılan Hz. Ali'nin ruh ve şuuruyla vücut bulacağına inanıyor. Çok takdir ettiği Hintli şair Galip'e şunu söyletiyor: ‘‘Sen ve ben, Haydar'danız. Bir gün güneşi batıya göndersek bu da şaşırtıcı olmaz.’’ (Cávidnáme, 1087).
Nihayet İkbal, özlediği yarınlara gebe kuşaklara şu sözlerle seslenmiştir: ‘‘Ben bu tarlaya tohum attım; sen kanınla sula ve ürün al.’’ Ve, ‘‘Ne bahtiyardır o millet ki doğan çocukları onun káinatında kıyametler koparır.’’ Ve, ‘‘Namerdin mertten daha çok yararlandığı bir dünyayı altüst et!’’ Ve ‘‘Şehrin mescidinde öyle feryat edelim ki, mollanın göğsündeki yürek erisin!’’ (Armağan, 46, 49, 52, 57).
‘‘Eğer áşıkların şarkılarını-sazlarını inkár edersen kıyamet günü köpeklerle haşrolursun!’’
M.Celáleddin Rumi
Paylaş