Paylaş
Hitabım, İslam'la ilgili şu veya bu şekilde söz söyleyen bazı ‘‘şovcu aydınlar’’adır. Sadece ülkemizde değil, bütün dünyada aktüalitenin en sıcak noktasında oturan İslam konusunu bizim aydınlarımızın birçoğu, ne yazık ki sadece bir ‘‘şov malzemesi’’ olarak ele alıyor. İslam'ı, esasında olduğu gibi öğrenmek sevdası taşıyanların sayısı, şovculuğun başımıza musallat ettiği açmazı ortadan kaldıracak boyuta bir türlü ulaşamıyor. Din konusunda; seviyesizlik, cehalet, umursamazlık, sömürü ve yanlış tespitler furyasını iç içe yaşıyoruz. Ve bunun acısını, inkârcılıkla hurafeciliği, ‘‘ustalıklı’’ bir dayanışmayla sürdüren ‘‘düzeysiz medya’’ ile sözde aydınlar değil, bu ülkenin samimi, fakat aldatılmış kitleleri çekiyor. Çağdaşlık sömürüsüyle din sömürüsünü birbirini beslemeye endekslemiş ‘‘kravat aydınları’’ ile hurafe dincileri ise çubuklarını yakmış keyif çatmaya devam ediyorlar. Hem de Kaf Dağı'nı fethetmiş kahramanlar edasıyla.
Ayıp ediyorsunuz, hanımefendiler, beyefendiler! Ekranlarda ve sayfalarda hakkında habire ahkâm kestiğiniz Kuran dininin gerçeğiyle ilgili ne bilginiz var ne de kaygınız. İnsana yaraşır bir tartışmaya girmenin ilk koşulu, tartışılan şeyi bilmektir. Siz, İslam'ı bilmiyorsunuz. Kimilerinizin saldırdığı, kimilerinizin de ‘‘göz yaşartıcı sloganlar’’la meddahlığını yaptığı İslam filan değil.
* * *
İnsan, bilmediğini bilme şuurunu taşımadıkça bilmediğini öğrenme yüceliğine ulaşamaz. Siz, İslam'ı bilmiyorsunuz, bilmediğinizi de bilmiyorsunuz. Meseleleri derinliğine bilmeyen, fakat içtenliği ve egoizmden uzaklığı sayesinde gerçeği sezen halkın önünde rezil oluyorsunuz. Halk sizin şov yaptığınızı biliyor, samimi olmadığınızı bağıra bağıra söylüyor. Hayal kırıklığına uğrattığınız halk, ‘‘aydın’’ sözünden tiksinir hale gelmiştir. Lütfen Anadolu'yu gezin, halkın sadece nabzını değil, vicdan ve idrakini de dinleyin. O saf ve samimi idrak size yol gösterecektir. Bu size ağır gelebilir, ama başka çıkış yolunuz yoktur. Gerçek şu ki, ‘‘çarıklı erkânı harp’’ diye kenara itilen halkımız, Doğu'ya veya Batı'ya endekslenmiş sözde aydınlardan çok daha ileridedir. Halkın diploması, kitap bilgisi eksik olabilir, ama yüreği ve sezgileri, çoğu aydından daha güçlüdür. O halde halkın yüreğine sığınmak, aydınların yapabileceği en akıllı ve en ‘‘kârlı’’ iştir. Halkın yüreği, Hakk'a en yakın barınaktır.
Ey ‘‘çağdaş medya’’ ve ey ‘‘ilerici aydınlar!’’ Ülkenin tüm sorunlarıyla, bir biçimde ‘‘ilgili’’ hale gelen İslam'ın gerçeğini ‘‘öğrenmeme ve öğretmeme politikası’’ ile nereye gideceğinizi sanıyorsunuz? Neden bu ülkenin aydınları ve medyası, örneğin ayı oynatmaya veya eşcinsel ilişkileri anlatmaya ayırdığı zamanın yarısı kadarını bile dinin gerçeğini tanıtmak için ayırmak bilinç ve yürekliliğini gösteremiyor?..
* * *
Halk, buna benzer soruları yirmi dört saat sorup duruyor.
İnkârcı ve dinci yobazların dalaşı söz konusu olunca, maşallah herkes kuyruğa girip ekran açıyor; ama İslam'ın gerçeğini anlatanlara en güçlü ‘‘halkçılarınız’’ bile 15-20 dakikayı ayıramıyor. Bu mu sizin aydınlığınız, halkçılığınız?..
Din konusunda, düşünen insana yaraşır bir ciddiyet içinde olanlar gerçek aydının çektiği çileyi çekmek, bu yolu yürümek zorundadır. Bu çile çekilmeden gerçek İslam öğrenilemez. Bize İslam diye sunulan ‘‘örfler yığını’’ Kuran'ın getirdiği ve Hz. Muhammed'in gösterdiği din değildir. Kuran'ın dini hakkında olumlu veya olumsuz bir tavır takınmadan önce bu dini, tartışmasız kaynağı olan Kuran'dan öğrenmek bir insanlık borcudur.
İslam'ı bir metafizik iman realitesi olarak kucaklamak veya bir sosyolojik fenomen olarak almakta serbestsiniz; ama bu din hakkında yargıya varmak için onu, insan eli bulaşmamış kaynağından ve yeni baştan öğrenmek zorundasınız. Bunu yapmadığınız sürece ne halkın makbulü olabilirsiniz, ne de Hakk'ın... Varoluşun en değerli sermayesi olan ömrünüz iğreti bir şovculuk uğruna heba olup gider.
Paylaş