Paylaş
Kur’an, Allah’ın dinini hayata sokmanın tek yolunun dinciliği ve dincilik saltanatını yıkmak olduğunu bilmiş ve bunun gereğini yapmıştır.
Kur’an, dincilik saltanatını yıkmak için şu dört geleneği yerle bir etmiştir:
1. Din sınıfı-kutsal sınıf (ruhbaniyet),
2. Din kisvesi (kutsal kisve, Allah adamı kisvesi vs.),
3. Resmî mâbet.
4. İbadette liderlik veya bir lider öncülüğünde ibadet zorunluluğu.
DİN SINIFI VE BU SINIFIN TÜRKİYE’DEKİ TİPİK YAPISI
Kur’an’ın yakındığı din sınıfı, mutlaka giysileri, kıyafetleri ve resmî unvanlarıyla belirlenen bir sınıf değildir. Kur’an burada, din adına sergilenen eylem, işlev ve iddiaları esas almaktadır.
O halde, biz, özellikle Türkiye’de din sınıfı dediğimizde, Allah adına hüküm veren, halkın dinine-imanına, işine, aşına, yiyip içtiğine, giydiğine ‘dinsel kalite kontrolü’ yapmaya kalkan, cennet ve cehennem kâhyalığı ile insanların âhiret hayatları hakkında ahkâm kesen, bütün bunlardan sonra da halkın milyarlarca dolar mertebesinde parasını Allah ile kandırarak soyan ekipleri (örneğin, Deniz Feneri ekibini), güç odaklarını, tarikatları, dinci cemaat ve toplum örgütlerini, kısmen de Diyanet Teşkilatı mensuplarını kastetmekteyiz.
Bu ekiplerin hiçbiri, örneğin Türkiye gibi bir ülkede, yasak olduğu için, özel bir din kıyafeti giymeyebilirler, özel bir din kotarım sitesinde oturmayabilirler.
Türkiye’de din sınıfının yerini ‘dincilik ekipleri’ almıştır.
Biz, ‘din sınıfı’ dediğimiz her yerde, bu dinci ekipler, dincilik dediğimiz her yerde de Kur’an’ın karşı çıktığı ‘din sınıfı-ruhbanlık’ anlaşılmalıdır.
Önemli olan, adlar, tabelalar değil, iddialar, işlevler ve etkilerdir.
Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’de, resmî anlamda bir din sınıfı olmadığı halde gayrıresmî olarak, tarihin en yaman din sınıfı oluşmuştur, icraattadır. Türkiye’de bu sınıf, çok sinsi bir strateji izlemekte, tek merkezli çalışmamaktadır. Hemen her kuruma, her alana dağılmış vaziyette, daha etkili ve daha rahat iş görme imkânı yakalamış durumdadır.
Yani Türkiye’deki ‘din sınıfı ve din kisvesi yasağı’ dinciliğin ve din üzerinden saltanatın yararına işlemektedir.
Bu ‘adı konmamış din sınıfı’ ülkenin en etkin siyaset ve yönetim mevkilerinde konuşlanmak suretiyle, hiçbir din sınıfının sahip olmadığı imkânlara doğrudan doğruya hükmetme şansını yakalamıştır.
Hepsini bir kenara koyun, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin büyük kısmı tarikat mensuplarından oluşmaktadır. TBMM bir tür ‘tarikatlar konfederasyonu’ konumunda gözüküyor.
Türkiye’deki bu ‘tipik din sınıfı’nın, yine tipik özelliklerinden biri de, adına avukatlık yapmaya kalktığı dinin düşmanlarıyla işbirliği içinde olmasıdır.
Bu meseleyi biz, yakında çıkacak olan Mâûn Suresi Gerçeği adlı eserimizde ayrıntılarıyla inceledik. Burada başka bazı noktalara değineceğiz:
DİN SINIFI ŞER SINIFIDIR
Mısırlı düşünür müfessir Seyyid Kutup (ölm. 1966), din sınıfını bir şer sınıfı olarak görür. Kutup, komünizmi insanlığın başına bela edenlerin din sınıfı olduğunu ileri sürmektedir. İngiliz siyaset bilimcisi ve düşünürü Toynbee’ye göre de komünizm, İncil’den koparılmış bir yapraktır.
Kur’an’a göre, din sınıfı, insanlığın bir numaralı mutsuzluk sebebidir. (Bakara Suresi, 213) Çünkü bu sınıf, dini bir hizmet ve rahmet kurumu olmaktan çıkarıp bir sınıfın çıkarlarını dokunulmaz kılmanın aracı haline getirmiştir.
Kur’an, tanrısal iradenin din sınıfı (ruhbaniyet) istemediğini, bu sınıfı din adına saltanat sürmek isteyenlerin icat ettiğini, ama kendi icatlarını bağlı kıldıkları ilkeleri de bizzat kendilerinin yıktığını bildirmektedir:
“Bir bid'at olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık. Onu, Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar, ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır.” (Hadîd, 27)
Din sınıfının sergilediği kötülükler yüzünden din, insanlığın mutluluğunu sağlama kurumu olmaktan çıkıp bu sınıfın sömürülerini koruyan zırha dönüştü. (Bakara, 213)
Paylaş