Paylaş
Bendeniz, çatışma ve didişme sürecinden diyalog, barış ve uzlaşma sürecine geçişin omurga noktasına şu başlığı koymanın, sonuca götürücü olacağı kanısını taşıyorum:
İnsan gerçeğinde birleşmek.
Bunu daha da kısaltarak ‘‘İnsanda Birleşmek’’ şekline de getirebiliriz.
Bu temel başlığın üç alt başlığı olacaktır:
1. Dinin (dinlerin) gaye olmaktan çıkarılması.
2. İmkánların paylaşılması.
3. Nüfusun keyfiyetini öne çıkaran bir nüfus politikası.
İnsan gerçeği, ruhçu ve materyalist tüm düşüncelerin ortak gerçeğidir. İnsanın mutluluk, esenlik ve tekámülü dinlerde esas olduğu gibi, idealist ve materyalist felsefelerde de esastır. Hiçbir anlayış ve sistem, insanı görmezlikten gelerek, insanı kenara iterek hareket veya varış noktası belirlemeye kalkmamıştır, kalkmaz.
Dinler genelde Tanrı (İslam'da Allah) diye andığımız aşkın kudretle münasebeti birinci sıraya koyarlar. İnsanın insanla münasebetinin düzenlenmesi ikinci sıradadır; ama unutmamak gerekir ki bir dinin tarih önündeki esas imtihanı bu ikinci münasebetin çapı ve düzenlenişiyle belirlenmektedir. Şöyle veya böyle, hümanist unsurlar, dinlerin de asli unsurları olarak dikkat çekmektedir. Yani dinlerde de merkezi realitelerden biri, bazılarında birincisi insandır.
Hümanizmi kayıtsız-şartsız bir ‘‘din karşıtlığı’’ gibi algılamak ve anlatmak yanıltıcı olabilmektedir. Dinleri de tabir caizse, ‘‘Tanrı kavramını merkeze oturtan hümanist sistemler’’ olarak görebiliriz. Örneğin, Kuran'a baktığınızda ‘‘çekirdeğini Allah'ın oluşturduğu bir hümanizm’’ ile karşılaşmanız mümkün olmaktadır. Bunun bir başka ifadesi şu olabilir:
Kuran'da, Allah rızasıyla insan hakları (veya insanın mutluluğu) birleştirilmiştir. En üst seviyede mistik kavramlardan en basit fıkıh kurallarına kadar tüm alanlarda bunu görmek mümkün olmaktadır. Şu bir gerçek ki Kuran, insanın kahrı ve dışlanması pahasına elde edilecek bir ‘‘Allah rızası’’ olacağını kabule onay vermemektedir. Bu, yine Kuran'ın beyanına göre, tüm peygamberlerin mesajında aynen böyledir. Bunun içindir ki Kuran, tüm peygamberlerin tebliğ ettiği mesaja ortak ve tek kelimelik bir ad koymuştur: İslam. Yani barış, esenlik ve mutluluk için varlığın esasına, Allah'a teslimiyet... Adı, barış ve esenlik kelimelerinden türemiş bir din ‘‘insan için’’ bir din olabilir, ‘‘insana rağmen’’ bir din asla olamaz.
Demek oluyor ki, ruhçu-idealist anlayışlarla, materyalist-hümanist anlayışların ortak bir paydaları var: İnsanı gözardı etmemek, insan gerçeğini merkezden uzak tutmamak.
Bizim özlemimiz, umudumuz ve önerimiz şudur: Yeni bir çağın şafak çizgilerini seyretmekte olan bugünkü insanlık, dine inananı-inanmayanı, ruhçusu-materyalisti, dindarı-yarı dindarıyla bu ‘‘innsan ortak paydası’’nda birleşebilir. Bu ortak paydanın realitelerini öne çıkararak ortak geleceğimizi, ortak bazı değerler üzerine oturtabiliriz. Bunu yapmak, herkesin kendine özgü alt başlıklarını korumasına, alt kimlik ve değerleri yaşamasına engel değildir. Ortak paydamız olan insan gerçeği bize, alt başlıklarda birbirimize saygılı ve anlayışlı olmayı zaten öğretecektir. Yeter ki biz niyet edelim.
Burada, biraz önce değindiğim ‘‘ortak payda’’yı kavramamızda bize bir ufuk açacağına inandığım bir sözü, İslam'ın Hz. Muhammed'den sonra en büyük insanı kabul edilen Hz. Ali'nin bir sözünü dikkatlere sunnmak isterim. Müslümanların yöneticisi (Emirul Müminin) sıfatıyla valilerine tebliğ ettiği bir hitabede Hz. Ali diyor ki: ‘‘İnsanlar sizin her halde kardeşinizdir: Bu, ya dinde kardeşlik olur, yahut da hilkatte yani yaradılışta kardeşlik olur.’’
Şimdi biz Hz. Ali'nin çağlar ötesinden vicdan kulağımıza ulaşan bu sözünün altını çizebilir, ortak paydamız olan ‘‘yaradılışta kardeşlik’’ gerçeğinden hareketle gelecek günlere ilişkin çözümler üretebiliriz.
‘‘Aşka delilik diyen insan hayatın sırlarına daha da yabancı kalsın!’’
Muhammed İkbal
Paylaş