Paylaş
Bugünkü yazımı, yeni çıkan kitabım ‘‘Depremin Gösterdikleri’’, diğer adıyla ‘‘Yeni Yüzyıl İçin Uyarılar’’ın tanıtımına ayıracaktım. Kışlalı'ya suikast olayı o işi ikinci plana itti.
Ayrıca kitap, Kanal D Televizyonu'nun ana haber bülteninde, iki akşam önce benimle yapılan 25 dakikalık bir söyleşiyle büyük ölçüde tanıtıldı. Entelektüel derinliği ve beyefendiliği ile her zaman takdir ettiğim haber koordinatörü Tuncay Özkan, büyük bir isabetle altını çizdiği satırları hareket noktası yaparak hem kitabın tanıtılmasına hem de sunmak ihtiyacını duyduğum mesajların halkımıza iletilmesine büyük katkı sağladı.
Tuncay Özkan'a ve Kanal D'ye halkımız ve özgür düşünce adına şükranlarımı iletiyorum.
Gelelim aktüaliteye:
Bir suikast sonucu hayatını yitiren bilim ve düşünce adamı Ahmet Taner Kışlalı'ya Cenabı Hakk'tan rahmet diliyor, terörü bir kez daha lanetliyorum. Ve bu vesileyle bazı kaygılarımı dile getirmek istiyorum:
1. Failleri bulunamayan bir ‘‘sistemli cinayetler hareketi’’nin ortadan kaldırdığı bilim, düşünce ve basın mensubu insanların sayısı çift rakama ulaşmış bulunuyor. Eğer bu ‘‘faili meçhullük’’ devam edip giderse ülkem ve insanımız adına bir şeyden korkarım. Mağdur ve makhur duruma düşürülen insanlar, bir ‘‘meşru savunma’’ psikolojisi içine girer ve ‘‘aynı dilden’’ cevap verme noktasına gelirlerse çok kötü sonuçlar doğmaya başlar. Unutulmasın ki bu insanlar can taşıyor, yaşama hakkına sahip bulunuyorlar. Aptal filan da değillerdir. Şiddet ve kahır onları sıkıştıra sıkıştıra patlama noktasına getirebilir diye düşünmemek varlığın kanunlarını ve insan gerçeğini görmezlikten gelmek olur.
Bütün niyazım ve beklentim, ülkeyi yönetenlerin, böyle bir felaket uç göstermeden, cinayetleri faili meçhul olmaktan çıkarmalarıdır. ‘‘Gelişen ülkeler böyle faturalar öder’’ demek ikna edici değildir.
2. Son menfur olayın takibinde sonuç alınacağından şahsen ümitliyim. Ordunun cenaze münasebetiyle koyduğu tavır ümitlerimizi artırıyor. Hükümetin kararlılığına inanıyorum. Sadettin Tantan gibi yürekli, dirayetli ve neyi ne zaman konuşacağını iyi bilen bir İçişleri Bakanı'nın varlığını bir şans olarak görüyorum.
3. Suikast dış kaynaklı mı, içten mi tartışmasını hayretle izliyorum. Bu ikisi birbirinin alternatifi gibi algılanıyor veya sunuluyor. Bence hiç de öyle değil. Bu cinayet tezgáhının hem dışta destek odakları var hem içte. Bu ikisinin birlikte çalışmaması halinde, karşı karşıya olduğumuz menfur sonuçların doğabileceğini düşünemiyorum.
4. Uzman değilim, hiçbir iddiam yok ama aklım ve vicdanımla şöyle düşünüyorum: Bu işlerde faili meçhullük sisinden kalıcı bir kurtulma amaçlanıyorsa, tetiği çekenden çok azmettirenlerin hakkından gelmek lazımdır. Çünkü tetiği çekenler sinek, azmettirenler bataklıktır. Sineği elbette yakalayıp ezeceksiniz ama, kalıcı selamet bataklığın kurutulmasıyla elde edilir.
Ve bir devlet için, en azından azmettirenlerin ‘‘meçhul’’ olması söz konusu değildir. Gerçek devlet ve basiretli devlet adamı, bir yandan sinekleri yakalarken bir yandan da bataklığı kurutmanın radikal çarelerini oluşturur diye düşünüyorum.
5. Siyasetçilerimizin, ağzını açanı, ‘‘darbe meraklısı, demokrasi düşmanı’’ gibi ithamlarla konuşamaz hale getirmek istemelerini esef ve ürpertiyle karşılıyorum. Kimse eleştirmeyecekse, diyalektiğin en hararetlisiyle yaşayabilen ve iş gören siyaset mesleği, kitlenin yarınları için hangi değeri nasıl üretecektir?
Demokrasiyi ‘‘sadece bizi övenlerin konuşması’’ şeklinde anlama ve ikiyüzlülüğü politik başarı sayma tutkusunu (veya zaafını) yenememiş siyasal kadroların ülkeyi dikenli yollara, kendilerini de uçuruma sürecekleri kanaatini taşıyorum.
Paylaş