Paylaş
Gazetecilik bir aydınlar mesleğidir. Aydın; kitleyi gerçekle, ışıkla, insanlık değerleriyle, doğruluk ve dürüstlükle kucaklaştırmayı hayatının amacı bilen insandır. Türk basınında tam 34 yıldır yazan bir kalem sıfatıyla hep böyle düşündüm ve bu anlayışla yazdım, davrandım.
Şimdi gelelim bugün ele alacağım konuya:
Adı, her nasılsa ‘‘Türkiye’’ konmuş bir gazete var. Yıllardır bunun açık veya örtülü iftiralarına, hakaretlerine maruz kalırım. Sebep kısa ve net olarak şudur: Ben, din gerçeğinde Kuran'cı, ülke gerçeğinde cumhuriyetçiyim...
Bu gazete 7 ve 9 Ekim 1999 tarihli Almanya nüshalarında, Almanya'nın Berlin Eyaleti'nde okutulacak İslam din dersleriyle ilgili iki yazı yayınladı. Bu yazılara göre Berlin Eyaleti'nde Türk çocuklarına Alman öğretmenler tarfından Almanca okutulacak din derslerinin müfredatını ve kitaplarını Yaşar Nuri Öztürk hazırlıyormuş, bunun için de Öztürk, Berlin Eyaleti Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Klaus Löhe ile birlikte çalışıyormuş.
Ve Almanya'da Müslüman Türkler buna karşı çıkıyor ve Yaşar Nuri'ye tepki gösteriyorlarmış. Reformcu bir İslam anlayışına sahip olan bir kişinin Almanya'daki din derslerini hazırlamada öne çıkarılmasını kabul edilemez buluyorlarmış.
Anılan gazete, ‘‘Öztürk'e Büyük Tepki’’ başlığıyla yalan döktürürken, aralara beni karalayacak bazı iğrenç sözcükleri sıkıştırmayı da ihmal etmemiş. Maksat haber vermek değil, bana sövmek...
Sevgili okuyucularım! Ben, Almanya'daki din dersleriyle ilgili hiçbir zaman hiçbir çalışma yapmadım. Klaus Löhe adında birini gıyaben bile tanımam. Adını ilk kez bu gazetede gördüm. Berlin Eyaleti Eğitim Müfettiş Yardımcısı Dr. Höttler benden din dersleri konusunda üç ay önce bir ‘‘mütalaa’’ istemişti, ne yazık ki ona da henüz cevap verebilmiş değilim. Yani bu işle en küçük bir ilgim yok!
Müfredatı yapmak, din dersleri kitaplarını yazmak nereden çıkıyor? Diyelim ki böyle bir duyum aldılar, o zaman bir gazeteciye düşen, ‘‘haberi kaynağından takip’’ ilkesini işleterek beni aramak, durumu bana sormaktı. Ben, Kaf Dağı'nın arkasında değilim. Bir telefon yeterli.
Müfteri gazete bunu yapmamış, fırsatı ganimet bilerek ‘‘reformcu İslam'ın temsilcisi’’ diye yıllarca saldırdığı Yaşar Nuri hakkında fesat yaymak için ağzına geleni yazmış. Aklı sıra, bana sövecek ve yurttaşlarımızın kafasını karıştıracak.
Gazetecilik bu mu? Yıllardır din-iman diyerek saf Müslümanları soyup holdingleşen ve keseyi doldurunca da dindarları ‘‘tu kaka’’ görmeye başlayan bir zihniyetin yapacağı gazetecilik işte budur. Bunların dini-imanı para, ibadetleri ise yalan ve iftira... Yedikleri ekmeği sıksan, aldatılmış Müslümanların kanı ve gözyaşı damlar... Şeytanından bulası ikiyüzlüler!..
Kuran, ona-buna iftira edenlerin tanıklık yapma haklarını, ‘‘ebediyyen’’ kaydıyla ellerinden almaktadır. Çünkü iftiracılar pislik üreten bozgunculardır. (Bk. Nur Suresi, 4.) İftira, Kuran'a göre insan hakları ihlalinin en ağırı, en şerefsizidir. Bu şerefsizliği, din ve mukaddesatı maske yaparak sergileyenler ise en sefil yaratıklardır.
Kuran, ayrıca iftiracıları ‘‘dünyada ve ahirette lanetlenmişler’’ olarak göstermektedir. (Nur, 23) Kuran'a bağlı bir insan sıfatıyla ben de bu hurafe tüccarı müfteri gazeteyi lanetliyorum.
Ve, ‘‘muazzez İslam'ı soygun aracı yapan ahlaksızlar’’ın söylediğinin aksi doğru olduğundan, anılan din dersleri meselesiyle meşgul olmanın hayırlı olacağı kanaatine varıyorum.
Paylaş