Paylaş
İslam'ın yıktığı engizisyon, ne yazık ki ülkemizde hortlamış ve fırtınalar estirmeye başlamış bulunuyor. En şaşmaz belgesi şu: Ağzını açana, ‘‘Sus, yoksa seni komplocu, imanı bile tartışılır, düzenin adamı ilan ederiz’’ diye saldıran ruhban koroları oluşmuştur.
İnsanlık, eski deyimiyle, bir berzahtan geçiyor. Yeni bir galeriyle, yeni bir oluş sürecine girmiş bulunuyoruz. Ümitler, beklentiler var; deneyimlerimizle elde ettiğimiz ışıklar var ama korkular, ıstıraplar, sancılar, karanlıklar, tehlikeler de var. Bundan da önemlisi, tüm ümitlerimizin hayat kaynağı olan evrensel değerleri kemirmek, insanlığı, eskinin karanlık dehlizlerinde çürümüye itmek üzere bekleyen tahrip odakları var. Bunlar, kudurgan bir şehvetle insanı boğmak ve kozmik sadizmlerini tatmin etmek üzere pusudadır.
* * *
Yaklaşık üç milyar insanı, kahredici bir hayal kırıklığı ile yüz yüze bırakarak çöken bir felsefe-rejimin tükeniş çığlıkları henüz kulaklarımızdadır. Berlin Duvarı yıkılmıştır. Duvarın arkasından ümit ve coşkularla birlikte ‘‘acaba’’lar ve endişeler de akın etmiştir. Soru, kısaca şudur: Zulüm ve kahırla bastırılan kitlelerin serbest kalışıyla su yüzüne çıkan boşluklar nasıl doldurulacaktır? Cevap ne olursa olsun ve nasıl verilirse verilsin, şunu görmezlikten gelemeyiz: Materyalizmden idealizme, dinsizlikten dine, Allahsızlıktan Allah'a... Kısacası, ruhsal ve kutsalın yeniden ‘‘egemen değer’’ olmaya başladığı bir dünyaya gidiyoruz. Magazin taklitçisi ‘‘aydınlar’’la devlet adamlığını Kırkpınar ağalığı sananların hâlâ fark edemediği bu gerçeği bundan elli, atmış yıl önce görenler var. Çağın en büyük düşünürlerinden biri olan Toynbee, 1940'lı yıllarda şunu söylüyordu: ‘‘Eğer insanlığın mutlu bir geleceği olacaksa, bu yine büyük dinlerin mirası içinden çıkacaktır.’’ Yüzyılımızın düşünce devlerinden bir başkası, Andre Malraux, aynı gerçeği daha keskin bir ifadeyle şöyle tekrarlamıştır: ‘‘Önümüzdeki yüzyıl ya dinler çağı olacaktır, ya da hiçbir şey.’’
‘‘Büyük dinler’’i, evrensel prensiplerin, insana sevgi ve saygının kaynak kurumu olarak aldığınızda bu doğrudur. Ama unutmamak gerekir ki, insanlığı din dışılığın, inkâr ve materyalizmin en zehirlisine teslim edenler de ‘‘büyük dinler’’in temsilcileri olmuştur. Burada Kur'an'ın, yaklaşık üçte birinin, din temsilcilerini şikâyetten oluştuğunu bir kez daha belirtmek isterim. Yani rahmet ve mutluluk kurumu olması gereken dini, zahmet ve kahır kurumu haline getirenler, ne yazık ki dini inkâr edenler değil, onu temsil edenler oldu. Dahası, bunların zulümlerinden kurtulmak, dinsizliğe bağlı zulümlerden kurtulmaktan daha zordur. Çünkü bunlar kutsalı paravan yapmaktadırlar.
* *Ê *
Kılık değiştirmiş engizisyonların yakamıza yapışması imkân dışı değildir. Çünkü engizisyon ölmez, sadece uyur; uyanmak için de sizin uyumanızı bekler. Ve hassas kulakların duydukları bazı sesler, engizisyonun ayak sesleridir. Bu seslerin bir kısmı, millet ve devlet parasıyla beslenen ayaklardan gelmektedir. Düşündürücü olan da budur.
Anlaşılan odur ki, dinlerin bünyesinden çıkabilecek mutlu yarınlar öyle kendiliğinden veya sadece din aktörlerinin tasarrufuyla gelecek kadar ucuz değildir. Herkesin, özellikle aydınların, kolları sıvaması şarttır.
Biz şöyle düşünüyoruz: İnsanlığın ulaştığı bugünkü bilim, aydınlık ve deneyim mirasıyla, vahyin son ürünlerini toplayan Kur'an'ı kucaklaştırıp yepyeni reçeteler elde edebiliriz. Bunun için önerimiz şudur: Kur'an'ı, geleneksel tabuların tüm tasallutundan kurtarıp ilahi kaynaktaki gerçek yapısını ortaya koymak. Biz bunun açık ve net bir örneğini Kur'an'daki İslam adlı eserimizle insanımıza sunmuş bulunuyoruz. Ve şunu tarih ve milletimiz önünde bir kez daha ilan etmek istiyoruz: Kur'an dininin şemsiyesine sığınarak karanlık, zorbalık, kaos, cumhuriyet düşmanlığı, cehennem tehdidi, iftira sergileyenlerin esas yüzlerinin ortaya çıkarılması için okuyan, düşünen ve düşündüğünü özgür ve cesur bir yürekle (gevelemeden) söyleyen bir kuşak oluşturmamız kaçınılmazdır. Hurafe sömürüsüyle insanımızı kemirmek üzere bilenmiş dişlere yem olmaktan kurtulmanın başka bir yolu yoktur kanısındayız.
Paylaş