Paylaş
Dinci siyasetlerin Türkiye'ye yaptıkları kötülüklerin belki de birincisi, bu nüfus artışı konusunda sergilenmiştir. “Allah ne verdiyse doğurun, Allah rızkını vermekten âciz mi ki!” diyerek Müslüman halkı sürekli doğurmaya iten bu siyasetler kalkınmaya büyük darbe vurmuş, nüfusun nitelik kazanmasını engellemiştir. Yani bu dinci siyasetler dine yalan söyleterek siyasal çıkarlar uğruna halkı Allah ile aldatmıştır.
Halk bunlara şunu soramamıştır:
“Allah'ın rızkı vermesi, insan konusunda beklenenin elde edilmesine yetiyor mu? Allah, tüm canlıların rızkını veriyor. İnsan olmak için bu yeterli mi?”
Dinden maksat eğer İslam ise bilelim ki, İslam, dinci siyasetlerin iddialarının tam tersini söylüyor.
Kur'an, nüfusun sayısını öne çıkarmayı, bununla övünmeyi, bunu yarış konusu yapmayı putperestliğin bir görünümü olarak tanıtmakta ve açıkça kötülemektedir. İnsan meselesinde önemli ve güvenilir olan, değerli, üretken insana sahip olmaktır, kelle çokluğuna değil.
Nüfusun niteliğini dikkate almadan sayıyı artırma hatası, insanlığı çok zor durumda bırakmıştır.
Gerçek şu ki, dünyanın mâruz bulunduğu en büyük tehlikelerden biri, belki de birincisi nüfusun hızlı artışıdır. Tabloya bakalım:
1900 yılında bir milyar dokuz yüz milyon olan dünya nüfusu, 1950'de 2.5 milyara, 1995 yılında 5.5 milyara yükseldi. 2020 yılı için tahmin 10 milyardır.
Mevcut olumlu ve olumsuz veriler birlikte düşünüldüğünde bu sonucun insanlık için bir facia olacağını söylemek abartma sayılamaz.
Nüfus meselesinde Türkiye'nin üç yanlışına dikkat çekmek yerinde olur:
1. Doğum kontrolü konusunun, Allah ile aldatanların güdümüne terk edilmesi, başka bir deyişle, doğum kontrolünün akılcı gerekçelere değil, din üzerinden söylenen yalanlara teslim edilmesi,
2. Köyden kente göçün durdurulmaması,
3. Dışarıdan Türkiye'ye göçün durdurulmaması.
Türkiye'yi yönetenler, köyden kente göçü özendirerek çağ dışı yerleşim ve yapılanmalara yol açıp yeşili tahrip ettiler. Oy sandığına uyarlanmış şehirleşme planlarıyla kentleri çirkinleştirdiler, harabeye döndürdüler.
Öte yandan, dış ülkelerdeki azınlık statüsünde dindaş veya ırkdaşlarımızın Türkiye'ye akmasını kolaylaştırarak ileride Türkiye'nin dış lobilerini, sadık dış temsilcilerini kendi elleriyle âdeta yok ettiler. Bu göçlere izin vermek, çok zorunlu koşullar altında olmalıydı. Oysaki bu izin, her istendiğinde verilmiş, Türkiye'nin en büyük dış desteklerinden biri olacak çok önemli bir kuvvet yok edilirken içeride Türkiye’nin sırtına kambur üstüne kambur bindirilmiştir.
Ve bütün bunlar, bir idealin sonucu olarak değil, oy uğruna yapılmıştır.
Paylaş