Paylaş
Deprem diyor ki: Doğayla dostluğunuz bozulmuştur. Doğayla barışın!
Allah'ı unutanların kaybedecekleri bir numaralı dostluk doğayla dostluktur.
Doğa, Allah'ın sizi kucaklayan kolları, okşayan elleri, öpen dudakları, ısıtan nefesidir. Doğayla aranız açıksa bilin ki tüm bu saran-okşayan-öpen-ısıtan koruyucuları yitirmişsiniz.
Doğayla barışınız çok bozuk, çok perişan! Bu yüzden doğanın kucaklayıp hayat verdiği tüm canlılar (hayvanlar, bitkiler ve sizin cansız dediğiniz diğer varlıklar) size düşman gözüyle bakıyor. Oysa ki onlar öylesine şefkátli, öylesine merhametli, öylesine cömert ve bağışlayıcıdırlar ki!..
Siz ey insanlar, doğanın dost yavrularına akıl almaz kötülükler yaptınız. Bir fil dişi için koca fili, bir kemerlik deri için koca timsahı öldüren sizlersiniz. Bir kulübe yapmak için bir orman yaktınız, bir fabrika kurmak için bir sahil batırdınız... Yozlaşmışlığınızın yarattığı ‘‘keyifler’’i tatmin için ürettiğiniz spreylerle ozonu delecek kadar zalimleştiniz!
Doğa ve gül-gülistan yavruları sizin yüzünüzden nefes alamıyor. Bu doğa ve onun ak ve berrak çocukları size ne büyük iyilikler etmiş, ne tarifsiz nimetler sunmuştu. Siz onlara şükran borçluydunuz, heyhat ki sadece nankörlük gösterdiniz.
Doğanın bir tespihler bütünü olan korosu, sizin zulümleriniz yüzünden bir beddualar korosuna döndü. Balık yüzerken, kuş uçarken, sincap zıplar, kerkenkele sürünürken artık beddua ediyor. Çünkü onların yerini-yurdunu, yatağını-yalağını zehirlediniz.
Siz ne doymaz varlıklarsınız, ey insanlar!
Acıkmadan öldürür, doyduğunuz halde öldürmeye devam edersiniz. Ve siz, yıllar sonrasının hayali açlıklarını düşünerek bugünden depolamak için öldürürsünüz. Çalarsınız, çırparsınız.
Siz, Yaratıcı'ya güvende ne kadar gerilerdesiniz, ey insanlar!
Bakın bir kere kendinize! Hiçbir varlık acıkmadan öldürmez, tahrip etmez. Hiçbir varlık karnı doyduktan sonra öldürmeye, tahribe devam etmez.
Ve hiçbir varlık, yarınki açlığını düşünerek bugünden depolamak için can almaz. Ama siz?
Siz çok can aldınız, çok ocak batırdınız, çok hayat söndürdünüz. Birçok canı da soluksuz, elsiz veya ayaksız bıraktınız. Siz, işte busunuz!
Tüm canlılar sizden şikáyetçidir. Hepsi birleşerek sizi önce doğaya, sonra da Yaratan'a şikáyet ettiler. O şikáyet dilekçesini gördüm ben. Öfkemin dinmezliği biraz da ondandır.
Daha ürkütücü olanı şu ki o şikáyet dilekçesinde bizzat sizin sizden şikáyetiniz var.
Siz, sizin dışınızdaki tüm canlıların şikáyetiyle bir sanık sandalyesine oturtuldunuz. Orada oturduğunuz sürece size hiçbir varlık acımaz. Sonsuzluğun kitabında şunun söylendiğini görmediniz mi?
‘‘Gök de ağlamadı onlar için, yer de! Yüzlerine bakılmadı bile!..’’ (Dühan, 29)
Sanık sandalyesinden kalkmanın yollarını arayın, ey insanlar! Yoksa size acıyan olmayacaktır.
Paylaş