Paylaş
Bunda şaşılacak bir taraf yok. Millî Mücadele yıllarında, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin neredeyse tümünün kurucuları din öncüleriydi: Müftüler, müderrisler, vaizler, dersiamlar…
Ve o aziz insanların ortak özellikleri İslam’ı, emperyalizme karşı en büyük iman ve kuvvet merkezi olarak öne çıkarmaktı.
Ama bunun yanında, İslam’ı emperyalizme, İngiliz işgaline, Yunan paryalarına ve onların içerdeki destekçisi Damat Ferit Hükûmeti’ne hizmet için kullanan ve bu kullanımı halka kabul ettirmek için de Allah ile aldatma tezgâhı kuran işbirlikçi alçaklar da vardı.
Ve ne garip kaderdir ki, hükûmetin, padişahın ve satılmış basının bütün desteği bu işbirlikçi alçakların yanındaydı.
Türkiye bugün, yeni Damat Feritlerin gayretiyle ve BOP Projesi çerçevesinde Millî Mücadele’nin koşulları içine itilmiş bulunuyor. Din yine temel değer ve yine iki algılamanın konusu: Allah ile aldatan, emperyalist yamağı, işbirlikçi dincilerin algılaması ve antiemperyalist ruhu merkeze koyan tam bağımsızlık yanlısı Türkmen algılaması
Türkmen algılamasının başarılı olmasında Diyanet Teşkilatı’nın katkısı belirleyici olabilirdi ama ne yazık ki olamamıştır.
Diyanet Teşkilatı, hurafeye karşı bilgilendirici, bilinçlendirici, irticaya karşı ise uyarıcı ve mücadele edici bir yapıya ulaştırılmalıdır.
Ne yazık ki, bugünkü Diyanet Teşkilatı, İslam'ın gerçek yapısıyla, evrensel-hümanist değerlerle çelişen ve çatışan, geleneksel hurafeci din anlayışının hoşnutluğunu öne çıkaran idarei maslahatçı bir yapıdadır.
Diyanet, bir mezhebin kurumu olmaktan çıkarılmalıdır. Diyanet, Türkiye’de sadece Hanefîlik'in değil, tüm Müslümanların Diyaneti haline getirilmelidir.
Müslümanların Diyaneti, İslam'ın vahye dayalı gerçekleriyle uyuşmayan bir din anlayışını yaşatmanın kurumu olarak sürdürülemez.
Bu yapı âcilen ıslah edilmelidir. Diyanet, bir meslek kuruluşu olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun için de dinin bir meslek olmadığının açıkça söylenmesi ve dindarlığın bir meslek olmaktan çıkarılması gerekir. Din, tüm insanları kavrayan, kucaklayan bir tanrısal rahmet ve sevgi kurumudur.
Din eğitiminin temelini, tüm çağdaş dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de, ana kaynak olan kitabı (İslam'da Kur'an'ı) herkesin kendi dilinde okuması oluşturmalıdır.‘Din dersi’ adıyla okutulacak metinler, öğrencinin yaşına ve bilgi düzeyine uygun olarak seçilmiş Kur'an ayetlerinin Türkçe mealleri olmalıdır. Bundan fazlasını ve ötesini, herkes kendi anlayış ve imkânlarına uygun olarak kendisi yürütmelidir.
Halkımızın, dinin kaynağı olan Kur'an'ı ana dillerinde okumalarına "Arapça bilmeyen okuyamaz!" diyerek zalimce ve din dışı bir biçimde yasak koyanlar, bu yasakla yarattıkları boşluğu doldurmak için birkaç sektörlü bir ‘din ticareti alanı’ oluşturmuşlardır. Bu alanın Allah ile aldatma ekip ve teşkilatları, bir yandan halkı “Din öğreteceğiz” diyerek akıl almaz biçimde soyarken öte yandan dinle devleti, İslam’
Bütün bunlar olurken, Diyanet Teşkilatı’na devlet bütçesinden ödenen iki katrilyon (sekiz bakanlık bütçesine denk) ne işe yarıyor diye soran yok. Din devletlerinde bile (örneğin İrran’da) din işlerine böyle bir para ödenmiyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir yandan bu parayı ödüyor, bir yandan da Allah ile aldatan hıyanet odaklarının ‘dindışılık’ ithamına mâruz kalıyor.
Yani Türkiye Cumhuriyeti, ‘halkına dinini öğretemeyen bir din devleti’ manzarası arz ediyor.
Bu manzaranın yarattığı çelişki aşılmadan rahat yüzü görmemiz mümkün değildir.
Diyanet Teşkilatı, bu gidişi devlet eliyle besleyen bir kurum olmaktan çıkarılmalıdır
Paylaş