Yaşar Nuri Öztürk: Depremin gösterdikleri

Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Depremi bir cezalandırma olarak görenlere hep karşı çıktık. Ama bu, depremin bize hiçbir şey söylemediği anlamına gelmiyor.

Deprem bir ceza değil, bir uyarı. Allah'ın tabiat ana diliyle konuşma şekillerinden biridir deprem. O dili anlamak için vahyin kitabından yararlanmak gerekiyor. O kitap Kuran'dır.

Bendeniz, o kitaptan ışıklanarak, depremle bize ulaştırılan konuşmanın içerdiği uyarıları halkımıza bir bir göstermek için ‘‘Depremin Gösterdikleri’’ adlı bir kitapçık hazırlamaktayım. Aslında o uyarıların epey bir kısmı, benim bugüne değin yazdıklarımda parçalar halinde vardır, ama bunları daha belirgin hale getirmek ve duyuru vakti gelmiş olanlarını da eklemek gerekiyor.

Tabiat ana depremle konuşturuldu ve hem tüm insanlığa, hem de bize çok hayati mesajlar verdi. Bu mesajları almak ve gereğini yapmak borcundayız.

Yeni yüzyıla birçok eksikle, birçok kirlenme ve hatta çürümeyle giriyoruz. Hemen her alanda bir kan değişimine, bir yeniden yapılanmaya muhtaç olduğumuz herkesçe ifade ediliyor. Deprem, işte bu yeniden yapılanmanın bizim için ‘‘olmak ya da olmamak’’ meselesi haline geldiğini acı ve ağır bir faturayla önümüze koydu.

Gereken ders alınmaz ve yeniden yapılanma tüm alanlarda gerçekleştirilmezse, hiç kuşkunuz olmasın çok daha ağır faturalar ödemek zorunda bırakılacağız.

* * *

Depremle gelen uyarının bizden istediği yeniden yapılanma, benim anladığım ve gördüğüm kadarıyla şu ana başlıklar altında toplanıyor:

1. Yönetim ve siyasetteki çürümeyi temizlemek.

2. Haram servet zulmünü durdurmak.

3. İş ve emanetleri ehil olmayanlara teslim etme zulmüne son vermek.

4. Allah ve doğa ile barışmak.

5. Din hayatından riya ve istismarı temizlemek.

6. Sömürü için oluşturulmuş fırka ve zübür (yapay kutsal kitaplar) dinciliğine son vererek Kuran'ı din yapmak.

7. Şehveti ilahlaştırma ve israf zulmüne son vermek.

Dikkat edilirse ana başlıkların hemen hepsi ‘‘zulüm’’ kelimesiyle ifade edilmiştir. Zulüm, kelime anlamıyla karanlık, Kuransal anlamıyla da ‘‘varlıkları, olmaları gereken yerin dışında bir yere koymak’’ demektir. Yani zulüm bir dengesizlik, bir sarsılmadır. Yaptığınız hiçbir şeyin yerinde durmasına izin vermez, ürettiğiniz hiçbir değerin amacına ulaşmasına imkán bırakmaz.

Zulüm, eski deyimle bir herc ü merc yaratır. Yani dengeleri altüst ederek toplumda bir tür kıyamete sebep olur. Tıpkı deprem gibi. O yüzdendir ki Allah, tarih boyunca, zulme batmış toplumlara en hayati uyarılarını depremler aracılığıyla ulaştırmıştır.

* * *

Genelde tüm insanlık, özelde de biz, sürekli bir biçimde zulüm sergiliyoruz. Bu zulümler, sadece başkalarına yapılmıyor. Kuran'ın deyimiyle bizzat kendimize de zulmetmekteyiz.

Son yıllarda bu zulümler yoğunlaşmıştır. Hatta son çeyrek yüzyılda bazı zulümleri günlük hayatın bir tür gereği haline getirdik, meşrulaştırdık. Haram kazanç, şehvetperestlik, riyakárlık, sevgiyi ve merhameti gülünç bulma bunlardan bazılarıdır.

Depremin gösterdiklerini görmek ve deprem diliyle konuşan kudretin söylemek istediklerini iyi anlamak zorundayız. Depremin açtığı yaraları saracağız. Ama unutmayalım ki depremin ‘‘deşmek ve irinini temizlemek yolunda uyarı’’ getirdiği yaralar da vardır. O yaraları da açık yürekle, akıl ve basiretle görmek ve neşterleyerek temizlemek borcundayız.

Özellikle İsra Suresi 16. ayet, Müminun Suresi 53. ayet ve Maun Suresi ihlalleriyle oluşan ve iyice kangrenleşen yaraları görmezlikten gelmeyelim. Yoksa bu depremi de arayacağımız uyarılar kaçınılmaz olur.



Yazarın Tüm Yazıları