Yaşar Nuri Öztürk: ‘Çamura gönül tohumu atmak’

Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Muhammed İkbal'in ölümsüz sözlerinden birini başlık yaptım. İkbal bu sözü, insanca yaşamak ve insanca değer üretmek nedir sorusuna cevap olarak kullanmaktadır. Ona göre, Hak adamı (merd-i Hak) çamura gönül tohumu ekebilen ve hayatı iyiye, güzele, hayra ve berekete kaynaklık edecek biçimde sürekli filizlendiren adamdır. Kuran'ın insanı da işte budur.

Çamura gönül tohumu atmanın karşıt kavramı, gönle kin tohumu atmaktır. Kuran'ın dini, çamura gönül tohumu atmanın dinidir. Bu yüzden onun dininin Allah'ı Rahman (rahmeti sonsuz), peygamberi ‘‘álemlere rahmet’’, kitabının adı da ‘‘rahmet’’tir. Din, rahmet kitabın dini olduğunda, o dinin mensuplarının esas işleri, çamura gönül tohumu atmak oluyor. Din, rahmet kitabın uzağına çekildiğinde ise gidiş tersine dönüyor ve din adına gönüllere kin tohumu atılması temel görev haline getiriliyor.

Kuran dininin tarihi, çamura gönül tohumu atan ‘‘rahmet adamlar’’ın hatırasıyla doludur. Bu rahmet adamların küme halinde göründükleri coğrafya ise 13. yüzyıl Anadolusu'dur. Ahmet Yesevi nefesinin döllediği gönül çocuklarını ve onların Anadolu'ya taşıdıkları sonsuzluk rahmet ve sevdasını kastediyorum. O sevda, Yunus'u, Hacı Bektaş'ı, Mevlana'yı ve onların gönül yavruları olan yüzlerce alp-ereni, ahiyi sahneye çıkarmıştır.

Ne yazık ki, çamurun hem de en katranlısına gönül tohumları atıp sonsuzluk çiçeklerinin en güzellerini yeşertmeyi başaran Anadolu topraklarında bugün, gönle kin tohumu ekmeyi öne çıkarmış zihniyetlerin baskı ve aldatmalarına maruz kalmış kitlelerin iniltilerini dinliyoruz. Çamuru gönülleştiren nefeslerin yerinde şimdilerde gönlü çamurlaştıran kin ve öfke kasırgaları kol geziyor. Rahmet kitabından koparılan din, zahmetin kutsallaştırıldığı bir engizisyon firmasına dönüştürülüyor. Türkiye bugün, 13. yüzyıl Anadolusu'ndan daha yoğun bir hasretle, yeni Ahmet Yeseviler, yeni alp-erenler bekliyor.

Türkiye bugün, ruhsal-mistik yönden, 13 yüzyıl Anadolusu'nu, sosyo-politik yönden ise Kurtuluş Savaşı öncesini andıran bir atmosfer içinde bulunuyor. O halde ülkemizin bugün, Yesevi alp-eren ruhuyla, Kuvayı Milliye yürek ve dirayetini birleştiren erlere ihtiyacı vardır. ‘‘Yeniden Yapılanmak’’ın temel reçetelerinden birinin başlığı da budur.

Şunu da unutmayalım: Rahmet kurumu olan din, kitabından ve peygamberinden uzaklaştırılarak zahmet ve problem kurumuna dönüştürülünce, dinin rahmetine de karşı olanlara söz imkánı doğmuş ve onlar bu imkánı çok zalim bir biçimde kullanmaya başlamışlardır. Haklarını yeni ve karşıt zulümlere bahane yapmışlardır. Onlar, gönle kin tohumu ekmeyi ‘‘çağdaşlık, ilericilik, modernlik’’ ve daha bilmem nelik adları altında sahnelemektedirler.

Gönle kin tohumu eken iki kutbun kahır ve baskıları altında sarsıntılar geçiren büyük kitleye söyleyeceğimiz şudur: Yol, bu ikisinin ortalarında bir yerdedir. Basiretli bir sabırla kendine hákim ol, ama sakın sırtüstü yatıp havaleciliğe sığınma. Senin yüreğin de bileğin de, azmin ve aşkın da bu badireyi aşmaya yeter. Eksik olan, bilgin ve gayretindir. Bilgilen ve gayret kuşağını kuşan.

Bilgilenme bahsinde ilk işin şunu tespit olmalıdır: Senin dinin, dini saltanat aracı yapanlar tarafından senin ülken ve insanın aleyhine kullanılıyor. Ve senin yakalamaya çalıştığın ‘‘çağdaşlık’’ da, modernliği din düşmanlığı yapanlar tarafından senin ülken aleyhine kullanılıyor. Çünkü sen bunların ikisini de gereğince bilmiyorsun.

Özetleyelim: Bu ülkenin yarınlarıyla çocuklarının yarınlarını birlikte düşünenler iki yangını acilen durdurmak zorundadırlar: Siyasetteki yangın, mabetteki yangın. Siyasetteki yangını defalarca yazdım.

Türkiye'nin en büyük ve en ürpertici yangını olan ‘‘mabetteki yangın’’ı daha sonra ele alacağım.

‘‘Eğer günah işlemeseydiniz Allah sizi yok eder, yerinize, günah işleyip O'ndan af dileyen bir topluluk getirirdi.’’

Hz. Muhammed

Yazarın Tüm Yazıları