Paylaş
Çukurova Üniversitesi Mimarlık-Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hamit Serbest'in mektubundan bahsedeceğim. Değerli bilim adamımız, mektubuna üç sayfalık bir değerlendirme raporu eklemiş. Çukurova Güçbirliği Vakfı'nın aylık bülteni için hazırlanan rapor, bendenizin 12 Ocak 1999 günü akşamı Seyhan Otel'de verdiği ‘‘21. Yüzyıla Girerken Türkiye'nin İmkânları ve Problemleri’’ başlıklı konferansı değerlendiriyor.
Türkiye'nin yarınlarına pencere açmada çok hayati mesajlar taşıdığına inandığım ve verildiği her yerde büyük bir uyanışa yol açtığını gördüğüm konferansı, bilim adamı dikkat ve ciddiyetiyle değerlendiren Hamit Serbest gönüldaşıma teşekkür ediyor, mektubunu özetliyorum.
‘‘Y.N. Öztürk, Türkiye'nin kaderinin değiştirilmesinde ve yapısındaki bozuklukların düzeltilmesinde büyük katkıları olan bir bilim adamı... Seyhan Otel'in Balo Salonu'nda verdiği konferans tek kelimeyle muhteşemdi. Soru-cevap kısmı olmayan bu konferansın (arada dinlenme hariç) konuşma süresi tam 3 saat 48 dakika idi.
Konferans üç bölümlü idi. 1. Girmekte Olduğumuz Yüzyılın Karakteristikleri, 2. Bu Yüzyıla Girerken Türkiye'nin İmkânları, 3. Bu Yüzyıla Girerken Türkiye'nin Problemleri.
Öztürk, 21. yüzyılın temel karakteristikleri olarak şunların altını çizdi: Bilgi, temel otorite olacak; din hayatı dahil, her alanda demokrasi egemen olacak; ortak bir insanlık mozayiği ve medeniyetler demokrasisi oluşacak, din-bilim entegrasyonu gerçekleşecek ve dinlerin kullandığı sembolik dil, bilim tarafından çözülecek, Allah ile kul arasında aracısız, komisyonsuz direkt ilişki öne çıkacak, insanlar ana dillerinde ibadet etme hakkını elde edecek, yeryüzü mabetleşecek, mabet hegemonyası ve bu hegemonyadan sağlanan çıkarlar sarsılacak; insanın tüm meşru faaliyetlerinin ibadet olduğu anlaşılacak ve büyük ölçüde kabul edilecek.
Yeni yüzyıla girerken Türkiye'nin sahip bulunduğu en önemli imkânlar, Öztürk'e göre şunlardır: İnsan unsuru, birçok uygarlığa beşiklik etmiş bulunan bir toprağa sahip bulunmak, büyük tarihsel deneyim, cumhuriyet, güçlü özel sektör...
Türkiye'nin problemlerine gelince: İçinde yaşadığımız halde birçoğumuzun adlandıramadığı bu problemleri Öztürk büyük bir incelik ve ustalıkla sıraladı:
1. Dinde çürüme: Öztürk'e göre; irtica, din sömürüsü, hurafe, dinin politize olması gibi rahatsızlıklar, temel başlık olan ‘‘çürüme’’nin uzantılarıdır. Bu uzantıların en yıkıcıları şunlardır: Dinin ülke ve cumhuriyet aleyhine kullanılması, dinde vurgun ve soygun sektörlerinin oluşması, dinde dışa bağımlılığın artması, dinin ideolojileşmesi, hurafenin dinleşmesi, mezheplerin dinleşmesi, mabetlerin siyasallaşması, şirk belirtilerinin kurumsallaşma eğilimi göstermesi, çeşitli mistik kavramlar arkasına saklanarak örtülü bir biçimde peygamber yetkisi kullanan ‘‘kutsal maskeli tâğutlar’’ın artması, mistik-bâtıni hezeyanların Kur'an'ın önüne geçmesi, riyakârlığın legalleşmesi.
2. Siyasette çürüme: Öztürk'e göre, Türkiye bugünkü siyaset anlayışı ve tarzıyla yeni yüzyıla girerse, çağ, Türkiye'yi kusar. Siyasetteki çürümenin mutlaka ve muhakkak temizlenmesi gerekiyor. Siyasetteki çürümenin göstergeleri olarak Öztürk şunları sıraladı: Parti ağalığının kökleşmesi, çapsız liderlerin Türkiye'nin kaderi ile algılanması, dinin siyasal sömürü aracı yapılması, siyasilerin fazilet, feragat gibi erdirici değerleri ikinci plana itmesi, dokunulmazlığın erdemsizlik ve yetersizlikleri örtme aracı olarak kullanılması, kirlenmiş siyasiler yüzünden çaplı ve erdemli insanların siyasete girmemesi.
3. Haram servetlerin yaygınlaşması ve devleşmesi: Emeğe ve ehliyete saygının kalmaması, vurgunun legalleşmesi, dinin soygun aracı olarak bir dokunulmaz egemenlik halinde sektörleşmesi, özel, yarı resmi ve resmi kolları olan bu sektörlerin Türkiye'nin ve Türk insanının geleceğini çok ciddi biçimde tehdit eden bir engizisyona vücut verecek noktaya ulaşmış bulunması.
4. Terör: Etnik çatlakları istismar üzerine kurulan ve dışarıdan kotarılan terör, eğer din içi çürüme durdurulamaz ise inanç farklarını sömürerek sahnelenme sürecine girecektir. Bu sürece -Allah korusun- girilirse, Türkiye işgal ordularının kahrından daha büyük bir belanın kucağına düşebilir.’’
Paylaş