Yaşar Nuri Öztürk: Ben artık şiir yazayım!

Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Yazmaya gençlik yıllarımda şiirle başlamıştım.

Bugünlerde art arda sergilenen ‘‘ibret dolu değişme’’ tablolarının ‘‘Ben artık değiştim’’ (!) söylemlerini okuyup izledikçe, fikir mücadelesinin yıllardır yürüdüğüm dikenli yolunu bırakıp şiirin hülyalı ve sevdalı iklimine döneyim diye düşünüyorum. Öyle ya, yıllar önce seslendirdiğimde en ağır ithamlar ve en insafsız hakaretlerle karşılanan söylemler bugün artık en azılı muarızları tarafından birer eriş olarak haykırılıyor.

Ben, tarihten ve talihten, ödül olarak başka ne isteyebilirim? Diyeceksiniz ki, ‘‘Değiştimci zevatın senden bir helallik almalarını bekleyebilirsin.’’ Güzel ama, bu çok büyük bir lüks ve hayal olmaz mı?!

Ben, helalliği filan değil de, şunu düşlüyorum: Bu söylenenlerin en azından bir kısmı takıyyeden değil, yürekten gelsin de akşam sabah şiir yazıp şiir okuyalım!

Sonsuzluk yoldaşı Şems'i yana yakıla arayan Mevlána'ya, muzibin biri seslenmiş: ‘‘Ben filan yerde Şems'i gördüm!’’ Büyük Mevlána hemen kaftanını sırtından çıkarıp adama vermiş. Olayı seyredenler Mevlána'yı uyarmışlar: ‘‘Efendim, bu adam sizi kandırıyor. Şems'i gördüğü filan yok! İnannmayın.’’ Dost hasretiyle ciğerleri kavrulan Mevlána hüzünlü bir tebessümle şu cevabı vermiş: ‘‘Biliyorum, biliyorum! Ben kaftanımı ona yalanı için verdim. Eğer doğru söyleseydi, ona canımı verirdim.’’

Ben, hasret çeken birçok gönüldaşım gibi, bu son söylemler için kaftan vermeye devam edeceğim. Ve çocuksu bir sevinçle hep soruyorum: Tanrım! Artık şiir mi yazacağım?

Bugün, duyar duymaz kaftanı verdiğimiz ‘‘Değiştimci’’ söylemlerin çok daha hafif ve afifleri yıllar öncesinde ilk seslendirildiğinde, sahibine reva görülen ithamların bir kısmı şunlardı: Teneke yüzlü zındık (tıraş olduğu için), düzenin adamı, Amerikan ajanı, vahhabi, reformist, TC'nin uşağı, laikçi kefere, beton Mustafa'nın meddahı, sosyete hocası, laiklerin din filozofu, şeriat düşmanı... İşte böylesi yakıştırmalar kullanılırdı...

Kısacası insan ağzından çıkmaması gereken her türlü itham ve iftira...

Ama biz bunları bırakalım da eski adıyla Refah, yeni adıyla ‘‘Fazilet’’in yıldız isimlerince dillendirilen ve basın tarafından manşetlere taşınan söylemlerden ‘‘ibretli ve hikmetli bazı örnekler’’ verelim.

‘‘Yüce dinimiz istismarcı, çıkarcı ve dinin aslı ile alakası olmayan kişi ve örgütlerce tanınmaz hale getirildi. Ben değiştim; herkesi, elini dinin yakasından çekmeye davet ediyorum. Dinen cahil hocaefendilerin ve ağabeylerin oluşturdukları örgütlenmeler bir süre sonra holding patronlarının çarpık ilişkilerine ve Allah adına 'katli vaciptir' fetvası veren firavunlara dönüştü. Nerede Allah adına iş yaptığını iddia eden biri varsa orada bir yanlış olduğunu gördüm.’’ (Ömer Vehbi Hatipoğlu, Hürriyet, 7 Şubat)

‘‘Din eşittir Fazilet Partisi, din eşittir Refah Partisi, din eşittir siyaset demenin hepsi yanlış! İslam devleti diye bir gayemiz yok.’’ (Bülent Arınç, Hürriyet 8 Şubat)

‘‘Şeriat devleti diyeni ciddiye almam! Demokrasiyi kesinlikle içselleştirdim! Evet, bizce tek çözüm laiklik!..’’ (R. Tayyip Erdoğan, Hürriyet, 8 Şubat)

‘‘Dine en büyük zararı din partisi verir. Dinler evrenseldir ve zamanla da bağımlı değillerdir. İran'da değil, ABD'de yaşarım. En iyi sistem demokrasi.’’ (Abdullah Gül, Hürriyet 8 ve 9 Şubat)

‘‘Kuran-ı Kerim'de zaten bir devlet talebi yok. Yani İslamiyet ve kutsal kitabı Kuran, bir hükümet şekli önermemiştir. İslam insanı olur, İslam devleti olmaz.’’ (Mehmet Ali Şahin, Hürriyet 9 Şubat)

Yazarın Tüm Yazıları